CHP Grup Başkanvekili Engin Altay, TBMM Genel Kurulunda 2019 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi'nin görüşmelerinin son gününde CHP Grubu adına söz aldı.
Bir ilçe emniyet müdürünün, tarihi eser kaçakçılığından tutuklandığına yönelik son dakika haberi geldiğini belirten Altay, "Türkiye'nin geldiği hale bakın." ifadesini kullandı.
Hz. Ömer'in, "Adalet olmadıkça yönetimin, edep olmadıkça asaletin, cömertlik olmadıkça zenginliğin faydası olmaz." dediğini anlatan Altay, bu bütçenin adalet, edep ve cömertlik yoksunu, tefessüh bütçesi olduğunu savundu.
Bütçede şeffaflığın olmadığını öne süren Altay, "Bütçe bir yüzleşmedir, hesap vermedir, muhasebedir, öngörüdür, vizyondur, denetimdir. Bu bütçe çerçevesinde, bizim 15 Temmuz'la yüzleşebilmemiz lazımdı. Çözüm süreciyle, 17-25 Aralık'la, 20 Temmuz'la, yaşam tarzı, inanç aidiyeti ve etnik aidiyet üzerinden yapılan siyasetle yüzleşebilmemiz lazımdı." diye konuştu.
Altay, demokrasi, ekonomi, eğitim, toplumsal barış ve dış politika şeklinde 5 temel soruna ülkenin prangalandığını savunarak, Samsun Tekkeköy'de açlıktan ölen 2,5 aylık Kübra bebekle, Van Gürpınar Yalınca köyünde doktor ulaşamadığı için ölen 3 yaşındaki Muharrem Taş ile ve onu bir çuvala koyup otopsi için devletin ayağına, 16 kilometre sırtında taşıyan babasıyla yüzleşemediklerini, helalleşemediklerini ileri sürdü.
Engin Altay, "Bütçede, Ali İsmail Korkmaz'larla, Ali Tatar'larla, Türkan Saylan'larla, Başbağlar, Roboski, 10 Ekim, Merasim Sokak, Pamukova, Çorlu, Tahir Elçi, teröre verdiğimiz şehitlerimizle ne yüzleştik ne de helalleştik." dedi.
AKP'nin, özellikle 2008 sonrası adeta bir mutasyona uğradığını ortaya koymak için yüzlerce belge, yüzlerce rakamın sayılabileceğini iddia eden Altay, bugün Türkiye'de hiç kimsenin, yerleşme, seyahat, din, vicdan, düşünce ve kanaati açıklama, bilim ve sanat yapma, basın, toplantı ve gösteri yürüyüşleri, mülkiyet, ispat hakkı, çalışma ve grev özgürlüğünden tam olarak söz edemeyeceğini ileri sürdü.
Milletin adeta cinnet geçirdiğini savunan Altay, "Bırakın insanı, hayvanlara işkence yapma modası ürettiniz. Bu, topluma geçirttiğiniz cinnetin bir sonucudur. Fuhuştaki artıştan TÜİK rakamlarına göre haberiniz yok mu? Bu bir sosyal tefessüh değildir de nedir?" diye sordu.
Türkiye'nin ekonomide tam bir çürüme süreci yaşadığını öne süren Altay, 81 milyona konkordatonun öğretildiğini, gasp, hırsızlık, uyuşturucu, kara para aklama, darp ve suç şebekelerinin, Emniyet Genel Müdürlüğü envanterinde tavan yaptığını iddia etti.
Altay, adı yolsuzluklarla anılmaması gereken belki de tek bakanlığın Milli Eğitim Bakanlığı olduğunu ifade ederek, sadece FATİH Projesi'ndeki yolsuzlukların bile insanı ürkütmeye, Türkiye'den kaçırmaya yetecek boyutta olduğunu savundu.
"BU MİLLETTEN ÖZÜR DİLEYİN"
Devlette ehliyet ve liyakatin olmadığını iddia eden Altay, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Eski milletvekillerini büyükelçi, rektör, yönetim kurulu üyesi yapmasanız, Beştepe'deki kurullara doldurmasanız, aldıkları emekli milletvekili maaşlarıyla yetinseler ölür müsünüz? Ülkede iyi bir şey oldu mu, 'Cumhurbaşkanımız Erdoğan'ın önderliğinde bunu yaptık.' diyorsunuz. Kötü şeyleri de sahiplenin. Allah sizi yakacak. Kendi beceriksizliğinizden, ehliyet ve liyakati ortadan kaldırmanızdan kaynaklı olarak ülkede olup biten her olumsuzluğu, her felaketi, faciayı ya dış güçlere ya Allah'a fatura ediyorsunuz. Allah'tan korkun. Devlette ehliyet, liyakat olsaydı ne Pamukova ne Çorlu ne Ankara tren faciası olurdu. Bunları Allah'a havale etmek ayıptır Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı. Çıkacaksınız , 'Biz işin tadını kaçırdık, ehliyeti ve liyakati yok saydık ve dünyanın en güvenilir ulaşım yolu aracını, Türkiye için en güvenilmez, en faciaya, katliama açık araç haline getirdik.' diyeceksiniz, o zaman gelin, burada bu milletten bir özür dileyin."
Gazeteciler Emin Çölaşan ve Necati Doğru'nun, FETÖ iddianamesine sokulduğunu ifade eden Altay, "Fatih Portakal'ı hangi iddianameye sokacak, merak ediyorum, Portakal'a FETÖ pek uymayabilir, muhtemelen DHKP-C iddianamesine sokar." dedi.
Altay, 15 Temmuz ile yüzleşilemediğini, FETÖ'nün hain darbe girişiminden sonra Mecliste araştırma komisyonu kurulduğunu, bu komisyon raporunu kaçıran kimsenin, 15 Temmuz'un ortağı olduğunu savundu.
"ERDOĞAN SOKAKTAN DEĞİL SANDIKTAN KORKSUN"
"Yakmadan, yıkmadan, kırmadan, dökmeden sokağın demokrasi olduğunu" kaydeden Altay, şöyle devam etti:
"Sokak olmasa şimdi FETÖ'cüler burada oturuyordu. Sokak korkusu, sokak paranoyası, Gezi paranoyası ya da Gezi istismarı. Erdoğan'da Gezi paranoyası mı var Gezi istismarı mı yapacak, orayı merak ediyorum. Erdoğan şunu çok iyi biliyor: Sokakları bazen terör örgütleri, bazen de karanlık güçler terörize eder. Sokakları her zaman terör örgütleri terörize etmez. 6-7 Eylül olayları terör örgütlerinin işi değildir, karanlık güçlerin işidir. Bu tezgahlara düşmeyelim. Erdoğan, demokrasinin bir tepki ve protesto rejimi olduğunu ya öğrenecek ya öğrenecek, bunun ortası yok. Sokağı terörize eden alçaktır ama ekmek, aş, zamları protesto etmek için barışçıl bir şekilde 'Açım, ekmek istiyorum.' diyen adama terörist diyen de aynı şekilde namerttir, alçaktır. Sokağa demokrasi talebi için de ekonomik talep için de kültürel, sosyal talepler için de çıkılır. Başörtüsü mağduru kardeşlerimiz sokağa çıktıklarında terörist miydi? Erdoğan'a demokrasi dışı yolla yapılacak her türlü hamlede sizden önce biz onu durdururuz, merak etmeyin. Erdoğan'ın sokaktan korkmasına gerek yok, Erdoğan bence sandıktan korksun."
AKP'nin sürekli, "Biz sandıktan çıktık." dediğini ifade eden Altay, teknoloji ve bilimden kaynaklı gelişmelerin siyasete tahvil edilemeyeceğini söyledi.
Altay, "Şimdi, siz, 'Biz, Türkiye'de kara yollarını otoyola evrilttik. Bu bir AKP başarısı' derseniz, acaba patikadan şoseye ya da şoseden stabilizeye geçiş, stabilizeden satıh kaplamaya geçiş hangi partilerin başarısıydı? Çıra yakılırken idare lambasına geçilirken hangi partinin siyasi yetenekleriyle geçtik? Bunlar teknolojinin gelişmeleri." ifadesini kulladı.