Erdoğan, neyin sonunu hazırlıyor?..
YENİÇAĞ okurlarına bugün "hayal mi yoksa gerçek mi" dedirtecek bomba bir haber vereceğim. Yok!.. Ne kabine ne de AKP vitrini değişikliği ile alakalı... Artık onlar magazin haberi oldu!.. Yazının can alıcı yerini sona saklayıp 23 Haziran tekrarlanan İstanbul seçiminin hemen ardından yaşadığımız iki sıcak gelişmeyi hatırlatarak işe başlayalım;
AKP Genel Başkanı R. Erdoğan, önceki gün partisinin grup toplantısında, gözler Binali Yıldırım, Berat Albayrak ve Süleyman Soylu'ya çevriliyken, konuşmasında çok kritik bir değerlendirme yaptı;
"Cumhurbaşkanlığı bünyesinde yeni yönetim sisteminin bir yıllık uygulama sonuçları, eksikleri, aksaklıkları ve geliştirilmesi gereken yönleriyle ilgili kapsamlı çalışma başlattık. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay'ın başkanlığında bakanlıklarımızın, kurumlarımızın, akademisyenlerimizin, medya mensuplarının ve ilgili tüm kesimlerin katılımıyla bu değerlendirme çalışmasını gerçekleştireceğiz. Sonuçları da milletimizle paylaşacağız."
Tabii ki gözler ve kulaklar magazin haberlerde olduğu için Erdoğan'ın bu sözleri üzerinde kimse durmadı.
AKP grubundan sonra toplanan CHP grubunda ise tüm kamuoyu, Kemal Kılıçdaroğlu'nun yapacağı değerlendirmelere dikkat kesilmişti. CHP lideri Kılıçdaroğlu çıktı, referandum çağrısı yaptı, "Halk tarafsız bir Cumhurbaşkanı istediği mesajını verdi. Tarafsızlık konusunda bir referanduma hazırız. Gelsinler yapalım o referandumu" dedi. Kemal Kılıçdaroğlu, İstanbul gibi büyük bir zaferin ardından neden erken seçim çağrısı yapmadı?.. Tarafsız Cumhurbaşkanı referandumunun formülü ne?.. Bu sorularında yanıtını yazının sonuna bırakalım. Ancak en baştan söyleyelim, Kılıçdaroğlu, 23 Haziran seçim sarhoşluğuna hiç girmeyen bir profil çizdi. CHP lideri, 31 Mart akşamından itibaren de erken seçimin gündemlerinde olmadığını sürekli tekrarlayıp durdu. Peki ne o zaman?.. Kemal Kılıçdaroğlu'nun referandum çıkışını daha iyi anlayabilmek için geçtiğimiz 23 Nisan'da TBMM Genel Kurulu'nda yapılan özel oturumundaki konuşmasını hatırlamak lazım. Demokratik parlamenter sisteme dönüş çağrısı yapan Kılıçdaroğlu "acı gerçek" olarak nitelendirdiği şu 6 maddeyi sıralamıştı:
Bir: Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin yetkileri kısıtlanmış, denge ve denetleme mekanizmaları yok edilmiş, denetimsiz bir yürütme organı yani iktidar yaratılmıştır.
İki: Cumhurbaşkanı, kararnameler yoluyla Meclis'in yasama yetkisine fiilen ortak olmuştur.
Üç: Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı fiilen sona ermiştir.
Dört: Partili Cumhurbaşkanı, devleti ve milleti temsil etmek yerine, belli bir siyasi görüşün temsilcisi hâline gelmiştir. Bu da denge unsuru olması gereken Cumhurbaşkanlığı makamının denge unsuru olmaktan çıkmasına yol açmıştır.
Beş: Tek kişiye Parlamentoyu fesih yetkisi verilmiş, milletin Meclisinin geleceği bir kişinin iki dudağının arasından çıkacak sözcüğe bırakılmıştır.
Altı: Meclis'in bütçe hakkı ve yetkisi fiilen alınmıştır.
Ve konuşmasını, "Hepimizin ortak talebi çağdaş, demokratik bir hukuk düzenini inşa etmektir. Bunun yolu, darbe hukukundan arınmış, hepimizin kitapçığı elimize aldığımızda 'bu benim anayasamdır' diyebileceği bir anayasayı uzlaşma kültürü içinde tartışarak kabul etmemizdir" diyerek bitirmişti Kılıçdaroğlu...
***
Erdoğan'ın "başlattık" dediği çalışmaya dönelim tekrar. Saray'daki kaynaklarıma "Ne oluyor?" diye sorduğumda beni hayrete düşüren cevaplar aldım. Kısmi ambargolu anlatılanlardan özet:
İki çalışma yapılıyor saray bünyesinde, İlki, "rasyonel parlamenter sistem" diye adlandırılıyor. Bu çalışmanın tam ortasında TBMM'yi güçlendirmek bulunuyor. Cumhurbaşkanının yetkilerinin de "biraz kısıtlanması" öngörülüyor. Ancak, üniversitelere atamalar, diğer kritik bürokrasiye atama yapmak Cumhurbaşkanına bağlı olacak. Resmiyette partisiyle olan bağı da kesilecek. Böylelikle Cumhurbaşkanı yine güçlü olacak ama yetkilerinin bir kısmını TBMM'ye verecek, Milletvekillerinin istifa etmeden Bakanlar Kurulu'na girebilmesi de düşünceler arasında. İkincisi, yarı başkanlık sistemi. Bu sistemde yine Cumhurbaşkanını halk seçecek ama TBMM ve hükümet güçlü olacak.
Evet, bu 2 çalışma tekrarlanan İstanbul seçimin ardından hızlandırıldı. Hatırlarsanız, R. Erdoğan 31 Mart seçiminin hemen ardından "Türkiye ittifakı" çağrısında bulunmuştu. 23 Nisan'da Kemal Kılıçdaroğlu'nun Meclis kürsünde yaptığı tarihi konuşmayı da not edip cebine koymuştu. Sonraki süreçte, herkes Erdoğan'ın "Türkiye ittifakı" çağrısından geri dönüş yaptığını düşündü. Eğer kafalarının arkasında başka bir şey yoksa oldukça sıcak geçecek bu yaz aylarında farklı sürprizler karşılaşabiliriz.
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, saraydaki söz konusu çalışmaların içeriğinden haberdar mı?.. O yüzden mi "referandum" çağrısı yaptı?.. Onu bilmiyorum... Görünen gerçek, gündem belirme inisiyatifi CHP liderinin eline geçti ve uzun bir süre de devam edecek. İktidarı, İstanbul'daki hezimet ciddi anlamda yaralamış durumda. Kafalarına göre düzenledikleri rejimin olmadığını,olamayacağını açıktan itiraf edemeseler de görüyorlar ama Cumhurbaşkanının yetkilerinde pek vazgeçmek istemiyorlar.
Şu satırları daha da anlamlandırabilmek adına manidar (!) olabilecek bir geri dönüş daha yapmak isterim. İlk kaleme alan gazeteci olarak, Kadir Topbaş'a, Melih Gökçek'e operasyon yapılacağını, görevden alınmalar olacağını kamuoyuna duyurduğumda adeta linçe uğramıştım. O günden bugüne kimse o görevden alınmaların gerçek nedenlerini sormadı, cevaplarını aramadı. Hep magazinin peşinde koşuldu. Eğer gazetecilik hayatım devam ederse, günü geldiğinde o sürecin perde arkasını tüm açıklığı ile yazacağım. Bugün şu kadarını söyleyebilirim; araya başka faktörler girmezse süreç devam ediyor!.. Bir yerlerden gaz alan birileri o yüzden yeni AKP'yi inşa etmeye çalışıyorlar!..