Erdoğan, neden “intihar” dedi?

Tayyip Erdoğan, Ahmet Davutoğlu’nun Kemal Kılıçdaroğlu ile yaptığı koalisyon görüşmelerini kastederek “Kendi ilkeleriyle karşı düşüncenin örtüşmesi lazım. Herhalde örtüşmüyorsa, intihar edecek hali yoktur” derken aslında hükümetin neden kurulamayacağını açıklamış oldu:

Erdoğan, “AKP-CHP koalisyonu, ancak, 17-25 Aralık yolsuzluk dosyalarının gündeme getirilmemesi ve dış politikanın değişmemesi şartıyla olabilir. Bu şartlar kabul edilmezse, kurulacak hükümet, hem Suriye politikasının mimarı olan Ahmet Davutoğlu’nun hem de 17-25 Aralık soruşturmasından dolayı benim siyasi sonumu hazırlar. CHP de bu şartları kabul edemeyeceğine göre hükümet kurulamaz” diyemediği için durumu “intihar” kelimesiyle izah ederek geçti.

Bu durumda Davutoğlu’nun, Erdoğan’ın dediği gibi erken seçime kadar tek başına hükümet etmek ihtimali varken CHP ile koalisyon kurması mümkün değildi.

Gerçi ben bu satırları, 16.30’dan önce yazmaya başladım ama görünen tablo buydu. Nitekim Davutoğlu, “kuramadık” dedi, tiyatronun bu sahnesi kapandı.

* * *

Peki, AKP’nin Türkiye’yi Suriye batağına sürükleyen dış politikası ve 17-25 Aralık soruşturmasıyla ortaya çıkan yolsuzlukların üzerini kapatması da intihar değil midir?

Yanlış politikadan Atatürk politikasına dönülmüş olsa ve yolsuzlukların üzerine gidilmiş olsa, AKP arınarak varlığını muhafaza edebilirdi.

Bu gidişe göre AKP iktidarı devam ederse, Türkiye diye bir devlet kalmayacak; Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar olacaksa, AKP’nin kalmaması gerekiyor.

Erdoğan’ın hemen her sözünde bir itiraf var? “Bu devletin içinde paralel yapı gibi bir zalim yapının olması, çeşitli kurumların içine serpilmiş olması süreci zorlaştırıyor” diyor!

Hangi süreci?

Terörle mücadele sürecini...

Peki Oslo, Habur ve Dolmabahçe sürecini de devletin kurumlarının içine serpilmiş paralel yapı mensupları mı sürdürdü?

Abdullah Öcalan’ın yazdığı on maddelik Türkiye’nin birliğine son verme maddelerini “mutabakat metni” diye paralel yapı mı açıkladı?

Suriye politikasını paralel yapı mı sürdürdü?

Ayakkabı kutularına, yatak odalarındaki kasalara veya bodrum katına para saklayan da paralelciler miydi?

Erdoğan; Ergenekon, Balyoz ve benzeri davaların asıl savcısının kendisi olduğunun unutulacağını umarak, şimdi o davaların ve 17-25 Aralık soruşturmasının yurt dışına kaçan resmi savcıları için “Beni yurt dışına kaçmakla itham eden ihanet şebekesinin mensuplarının, birer ikişer yurt dışına kaçtıklarını görüyoruz. Yaka paça buraya gelip, yaptıklarının hesabını verecekler” diyebiliyor ve “Aldığı haberin doğruluğunu araştırmak, her Müslümanın vazifesidir” sözleriyle Hucurat suresinin altıncı ayetine gönderme yapıyor:

Peki ama size Ergenekon diye uydurma bir şema getirildiğinde “Bir savcı bulun, delillendirin, yargılayın” diyen Abdullah Gül kardeşiniz değil miydi? O zaman aldığınız bu haberin doğruluğunu araştırmak sadece bir Müslüman olarak değil, Başbakan ve Dışişleri Bakanı olarak vazifeniz değil miydi?

“Millî direnci kırmak” amaçlı bu süreci paralel yapıyla birlikte ve yalan haberlere dayalı olarak sürdüren siz değil misiniz?

Millî ordu uyarısı!

Görevi sona eren Genelkurmay Başkanı Necdet Özel, Vatan gazetesinden Murat Çelik’e “TSK millî ordudur. Bu millî ordunun komutanları da millîdir, millî komutanlardır” dedi.

Ergenekon Davası başlamadan önce de “Ekonomi yabancılaştı, TSK, yabancı şirketlerin güvenliğini sağlar duruma mı düşecek?” uyarıları yaptığım için dönemin Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Şener Özuygur telefonla arayıp sitem etmiş ve “TSK’nın millî ordu niteliği devam etmektedir” demişti. Sonra da “millî ordu” da tasfiye süreci başlamıştı!

Yazarın Diğer Yazıları