Erdoğan görev suçu işledi…
İsmail Küçükkaya'nın, Millet İttifakı'nın CHP'li adayı Ekrem İmamoğlu ile görüşmeye gittiği otelden görüntülerinin alındığını Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bir gün önce açıkladı.
Küçükkaya'nın otele giriş, koridorda yürüyüş ve çıkış görüntüleri Erdoğan'ın açıklamasından bir gün sonra yandaş medya tarafından gazeteler ve televizyon kanallarında da yayınlandı.
Muhalefet sözcüleri, "FETÖ taktiğidir, hukuk dışıdır" dedi…
Ama ben farklı gözle bakıyorum.
Cumhurbaşkanı'na düşen anayasal görev bu mudur?
Bir gün bu görüntülerin otelden alındığını öğrenen Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yapması gereken neydi?
Söyleyeyim:
Erdoğan'ın yapması gereken bu kişisel görüntülerin özel hayatın gizliliği çerçevesinde yayınlanmasını engellemektir.
Tarafsızlık yemini eden Cumhurbaşkanı'nın Anayasal ve yasal görevi budur.
Erdoğan görevini suistimal etmiş ve görüntülerin yayınlanmasına ve İsmail Küçükkaya'nın kişisel özel hayatının kişilik haklarının ihlal edilmesine müdahale etmeyerek görev suç işlemiştir.
Bu suçunu da canlı yayında ikrar etmiştir.
Her davaya müdahil olan Cumhurbaşkanı Erdoğan gerek açıklama yaparak, gerek yandaş medyaya talimat vererek, gerekse de "tedbir" kararı aldırmak için avukatları aracılığı ile yargıya başvurmalıydı.
Küçükkaya'nın anayasa ile teminat altında olan "kişilik haklarını" hatta "kul hakkını" Cumhurbaşkanı olarak korumak zorundaydı.
Korumadı…
İlaveten, saldıranların hukuksuz ve yargısız infazına da göz yummak bir yana Küçükkaya'ya da hakaretler yağdırdı.
"Densizlik, ahlaksızlık…"
Cumhurbaşkanı partili olunca değerli okurlarım hukuk da kişilik hakları da kolaylıkla ayakları altına alınıyor…
Bilinsin ki otellerin güvenlik kamera kayıtları sadece polise verilir ki altından da Süleyman Soylu bakalım çıkar mı?
Siyaseten dedik siyaseten devam edelim…
SİYASETEN "ÇALINDI" DEMEK
Cumhurbaşkanı Erdoğan, İstanbul adayı Yıldırım ve AKP'liler Ekrem İmamoğlu İstanbul seçimini kazanınca, "aşklarını" kaybedince koro halinde ağlak ağlak haykırdılar;
"Oylar çalındı"
İmamoğlu tarihi canlı yayında sordu, "Kim çaldı?"
Yıldırım sus, pus oldu eveledi geveledi…
Binali Yıldırım, Habertürk Televizyonu'nda Didem Arslan Yılmaz'ın sorularını yanıtlarken 31 Mart seçimi için, açıkça itiraf etti:
"Gerekçeli karada oyların çalındı diye bir tarafında söylemini yazacak halleri yok. Oylar çalındı siyaseten bir söylem, hukuki bir terim değil. O anlamda söyledim"
Yıldırım'ın Bu cümlesinden çıkan hukuki sonuç şudur:
- YSK'nın 7 üyesine hukuken değil, siyaseten İstanbul seçimi iptal ettirildi.
Bu itiraf gösterdi ki AKP Yandaş Seçim Kuruluna İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimi iptal edilsin diye "hukuken değil siyaseten" başvurdu.
7 YSK üyesi de "siyasi emri" aldı ve seçimi hukuki değil, saçma sapan, "siyasi" kararla iptal etti.
Türk milleti bu fotoğrafı açık seçik gördü, yaşadı…
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da oyların çalınması ve seçimin iptal edilmesini açıklarken madde madde şunları söyledi:
"Oyların çalınması ve usulsüzlükler var.
Usulsüzlük hukuki ifadedir,
Çalınması olayı siyasi ifadedir"
Önce şuna bakalım usulsüzlük nedir?
4 oy pusulasından sadece Büyükşehir Başkanlığı seçimini, "sandık başkanları devlet memuru değil" gerekçesi ile iptal eden YSK'nın 7 üyesinin kararını şöyle anlatayım:
"4 katlı binayı yapan kontrol mühendisi yasaya uygun kimlikte değildi, 1 katı "usulsüz" yapıldı. Yeniden yapılması için yıktım."
Kontrol mühendisi yasaya uygun değil deniyorsa yani Erdoğan'ın deyimi ile "usulsüzlük" varsa;
Diğer 3 kat da yıkılmalı mı? Yıkılmamalı mı?
Değerli okurlarım sizler de YSK üyeleri de ellerinizi vicdanlarınıza koyup bu sorunun yanıtını verin…
Eğer YSK'nın 7 üyesi usulüne uygun iptal kararı alsaydı 4 katın tamamının yıkılması yani İlçe Belediye Başkanlığı, Belediye Meclis üyeliği ve muhtarlık seçimlerinin de İBB seçimi ile birlikte bu usulsüzlük nedeniyle iptal edilmesi şarttı.
Cumhurbaşkanının "usulsüzlük" dediği budur.
Yandaş seçim kurulu kararı, hukuksuzdur, usulsüzdür çünkü siyasidir.
SİYASETEN ÇALINMA
Erdoğan, "Oyların çalınması olayı siyasi ifadedir" diyor…
Yani milletin gözüne baka baka siyaseten yalan söyleniyor.
İnanan var mı? Var… Maalesef AKP'liler inanıyor, inandırılıyor…
YSK'nın İstanbul seçimini iptal kararı hukuki değil, siyasidir…
Erdoğan'ın, Meral Akşener'i, "hapse girersin" tehdidi siyasidir…
Ekrem İmamoğlu'nun Ordu valisine hakaret ettiği iddiası siyasidir…
Ekrem İmamoğlu'na şimdi de "Sisi" yakıştırması yapmaları siyasidir…
Ekrem İmamoğlu'na "Pontuslu" demeleri siyasidir…
Mansur Yavaş'a, "Makedonyalı" demeleri siyasidir…
Mansur Yavaş'a seçildikten sonra dava açtırmak siyasidir…
Binali Yıldırım'ın tarihi buluşmayı kabul etmesi anlaşıldı ki mağduriyet senaryosu için kurulan kumpastır, Küçükkaya'ya yapılan tüm hücumlar siyasidir…
Bu siyasetin adı Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi midir?