Erdoğan, etnikçilik ve kafatasçılık
Başbakan Erdoğan, her fırsatı kullanarak Cumhuriyet döneminde yapılan bazı uygulamaları kafatasçılık, ırkçılık ve kavmiyetçilik olarak nitelendiriyor. Şu sözler Türkiye’nin Başbakanı Erdoğan’a aittir: “Bu ülkede kafatası ölçümü yapıldı: Bu ülkede kafatası ölçümleri yaptılar. Getirdim bunları grup toplantısında gösterdim. Kafatası örnekleri hâlâ duruyor. Bu ülke neler yaşamış böyle.”
Bugün de Türkiye’de kan/etnik ilişkili araştırma olan “genom” çalışmaları yapan enstitüler var. Her gün yapılan arkeolojik kazılarda ortaya çıkan kafatasları üzerinde araştırmalar yapılıyor. Birisi de çıkıp çok rahat bir biçimde, Başbakan Erdoğan’ın döneminde kan ve kafatası ırkçılığı yaptığını söyleyebilir. Bununla ilgili binlerce resim ve fotoğrafı da kanıt olarak sunabilir.
Bir Başbakan, başında bulunduğu bir devletin bir zamanlar ırkçılık ve kafatasçılık çalışması yaptığını söylemek lüzumunu niçin duyar? Bunun amacı nedir? Gereği nedir? Topluma sağlayacağı yarar nedir? Başbakan Erdoğan’ın, bu tür sözlerinden Türkiye Cumhuriyetinin ırkçılık temeli üzerinden yükselen bir devlet olduğunu kanıtlamaya çalışarak meşruiyetini tartışmaya açıyor. Bölücü mahfillerin eline de güçlü gerekçeler veriyor!
Başbakan Erdoğan ve görevlendirdiği tarih yıkımından görevli ekipleri bu nedenle Türk Milleti kavramına etnik anlam yüklemeye çalışmaktadır. Atatürk’ün “Türkiye Cumhuriyetini kuran halka Türk Milleti denir” şeklinde yaptığı tanımlama görmezlikten geliyor. “Ne mutlu Türküm diyene” sözüne bu nedenle savaş açılıyor. Herkesi her etnik ya da mezhep grubunu, hukuk ve fırsatlar karşısında eşit, adil ve aynı biçimde davranmak için hukuki anlamda “Türk” kabul eden, anayasanın 66. maddesindeki hukuki tanımlama “herkesi Türk yapmak” olarak bu nedenle sunuluyor.
“Türk” kavramı dün de bugün de kültürel anlamda kullanılmıştır. Türkler etnisitelerini esas alarak hareket etselerdi, sayısız imparatorluk ve devlet kuramazlardı. Başbakanın saydığı bu kadar çok etnisite Anadolu coğrafyasında bugün bulunmazdı ve Erdoğan da Türkiye’de başbakan olamazdı!
Türkiye Cumhuriyeti devletine bir etnik çadır devleti, Türk milletine ise bir aşiret muamelesi yapan AKP zihniyeti, esasta Türk milletine savaş açmıştır.
Diğer yandan Türk kavramının Batı’da da yaygın bir biçimde “Müslüman” karşılığı olarak kullanıldığı bilinmektedir. Osmanlının üç hilalli, Türkiye Cumhuriyetinin tek hilalli bayrağı da “İslam”ı simgelemektedir.
Tarihi gerçekler ortadayken devletin inşa döneminde ve darbecilerin istisnai sayılabilecek uygulamalarını yaygın ve kurumsal bir politika olarak niteleyenler, bir hakkı teslim etmek isteyenler değil, Türk milletinden intikam almak isteyenlerdir.
“Tarihle yüzleşmek” kavramın da bu ihtiyacı karşılamak için ortaya atıldığı bilinmektedir. Mazlum yaratmadan önce zalim yaratmak totaliter kafalı iktidarlar için zorunluluktur. Türk kavramına etnik ve ırki bir anlam yükleyerek, Türkiye Cumhuriyetinin ahlaki ve hukuki temellerini sarsmaya çalışılmasının nedeni budur. “Türk Milleti” kavramına etnik bir anlam yüklendiğinde Türkiye’de yaşayan ve Türk etnisitesinden olmayanların dışlanmış olduğu söylenmiş olacaktır. Bu durum “Türkiye Cumhuriyeti”ni bir etnisitenin, diğer etnisiteler üzerindeki tahakkümünü gösteren bir devlet haline getirmiş olacaktır.
“Bin Tanrılı Ülke” diye bilinen topraklar üzerinde yaşayan, onlarca milleti, inancı bir arada yönetmiş, arzın yedi ikliminde hüküm sürmüş Türk milletini etnisiteden ibaret saymak her şeyden önce gerçekliğe hakarettir. İmparatorlukların bakiyesi bir milleti bir etnisiteye, aşirete, boya ve beye indirgemek yalnız gerçekliği değil, aynı zamanda tarihe yapılabilecek en büyük ihanettir. Başbakan Erdoğan’ın Türk milletini dar bir etnisiteye indirgeyerek yaptığı tarihi hakareti, tarihi hakikat olarak pazara sürmesi de MHP’ye yönelik başlattığı kara propaganda mekanizmasının bir parçasıdır.