'Erdoğan dürüst değil!'
Türkiye Erdoğan, Davutoğlu ve Abdullah Gül tarafından İran-Suriye ekseni ile bir savaşa doğru sürükleniyor. Daha dün Suriye yönetimi ile ortak bakanlar kurulu toplantısı yapan ve komşuları ile “sıfır sorun” stratejisi geliştirdiğini söyleyen hükûmetin birdenbire bu ülkenin içişlerine karışması gözlerimizin önünde yaşandı. Niye böyle oldu? Niye olacak, ABD-İsrail-Fransa troykası, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu sınırları değiştirilecek 22 İslâm ülkesi için devreye sokulan “Büyük Ortadoğu Projesi” deşifre olduğu için, “Arap Baharı” adı altında yeniden servise konduğu ve Erdoğan’ın da bu projenin Eş Başkanı olduğu için...
“Arap Baharı” diye adı değiştirilen proje ile Irak ve Afganistan’da sütten ağzı yanan Haçlı ekseni, İran-Suriye ekseni ile kapışmada “Müslüman’ı Müslüman’a kırdırma” aklını devreye sokma kararı almıştır. Aynı stratejiyi sekiz yıl süren İran-Irak savaşında hayata geçirmiş, meyvelerini de toplamıştı. Bu savaş sonucu Irak parçalandı, İran hayli yıprandı amma kendini topladı. Sıra, Suriye bahanesi ile İran’la Türkiye’yi savaştırmaya, böylece bölgedeki iki güçlü İslâm ülkesinin ABD çıkarları ve İsrail için oluşturacak tehlikeyi uzun yıllar ötelemeye geldi. Bu stratejide lokomotif olan İsrail-ABD-Fransa troykası için (İsrail’in acelesi yüzünden) bıçak kemiğe dayanmış olacak ki, Türkiye’ye “hazırlan” sinyali verildi. O kadar ki Türkiye, BM kararlarını bile hiçe sayarak, Rusya ve Çin’i hesaba katmayarak, Suriye muhaliflerinin üssü haline geldi ve ülkeyi yönetenler Türk halkını sıcak bir çatışmaya hazırlamak için sahaya iniverdi.
Bunun ilk sinyallerini Erdoğan’ın Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kurmay subaylarının yetiştirildiği Harp Akademileri’nde yaptığı konuşmada almıştık. Ardından aynı mekânda Cumhurbaşkanı Abdullah Gül konuştu. Hem de ne konuştu. “İran’ın nükleer programı çerçevesinde odaklanan bir gerilimin sıcak bir çatışmaya dönme ihtimali vardır” dedi ve ekledi “Türkiye’nin bu gelişmeleri uzaktan izleme lüksü yoktur!” Türkiye için seçilen tercih, “Uzaktan izleme lüksünün olmaması” imiş.
Peki uzaktan izlenmeyecek de ne yapılacak?
Halkı Müslüman ve komşu bir ülke olan İran-Suriye ekseninin yanında, İsrail-ABD-Fransa troykası ile savaşa mı girilecek? Elbette ki hayır. Tam tersi yapılacak. İsrail-ABD ve Fransa, yani topyekûn Haçlı-Siyonist ittifakının yanında halkı Müslüman olan İran ve Suriye ile savaşa girilecek. Türkiye’yi yönetenler gerçekten Türkiye’nin çıkarlarını düşünüyor olsalardı, “Uzakta izleme lüksümüz yoktur” deme yerine “Tarafsız kalma” stratejisini devreye sokarlardı. Suriye’de insan hakları ihlali varmış ve İran nükleer çalışma yapıyormuş! İnsan haklarının ihlal edildiği tek ülke Suriye mi? O kadar söylüyorsunuz, İsrail’in atom bombaları niye gündeme alınmıyor?
Suriye de İran da Türkiye’nin kendilerine ABD’nin mesajlarını getirdiğini defalarca açıkladılar. Türkiye’nin İstanbul’da tertiplediği “Suriye’nin dostları” toplantısı Tahran yönetimince, “Suriye’nin düşmanları” toplantısı olarak değerlendirildi. Allah da kul da biliyor ki her türlü şartlarda tek derdi İsrail’in güvenliği olan ABD’den, Fransa’dan ve cümle Haçlı dünyasından Suriye ve herhangi bir İslâm ülkesi için “dostluk” beklemek eşyanın tabiatına muhaliftir. Yani, İran’ın bu toplantı için “Suriye’nin düşmanları toplantısı” demesi, hakikatin ta kendisidir.
Bu teşhis Başbakan Erdoğan’ı öfkelendirdi ve, “İran samimi davranmıyor, bu üslup diplomasi üslubu değil” deyiverdi. Bir ülkenin kendisi için kuyu kazılan bir toplantıyı eleştirmesi diplomatik üslup olmuyor, o kuyuyu kazan ülkenin Başbakanı muhatabına demedik laf bırakmıyor, bu diplomatik üslup oluyor. İran bunun altında kalmazdı. Nitekim Tahran’ın cevabı gecikmedi. İran Meclisi Milli Güvenlik ve Dış Politika Komisyonu Başkanı İsmail Kevseri, “Maalesef, Türk yetkililer yeterince dürüst değiller. Çünkü kendi sözlerini söylemiyorlar. Ankara bir nevi dünya emperyalizminin taşeronu ve aracı haline gelmiştir. Erdoğan ve Türkiye’dekiler kendileri karar vermiyor ve onlara dikte edilenleri yapmaktalar” deyiverdi.
Türkiye bu duruma düşmeli miydi?