Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın açıkladığı ve detayları yeni yeni ortaya çıkan kur garantisi paketini ele alan Dünya Gazetesi yazar Alaattin Aktaş, mevduatın ancak yüzde 6.9''unun bu uygulamadan yararlanabileceğini söyledi.
Paketin detaylarını aktaran Aktaş, “En çarpıcı detay hiç kuşku yok ki mevcut durumda bankalardaki mevduatın ancak yüzde 6.9’unun bu endekslemeden yararlanacak olması. Vatandaş eğer bankadaki parasının vadesini uzatmaz ve en az 3 ayın üstüne çıkarmazsa “Kur Korumalı TL Vadeli Mevduat” uygulaması bir anlamda ölü doğmuş olacak.” ifadelerini kullandı.
“Söz konusu uygulamadan yalnızca gerçek kişiler yararlanabilecek.” diyen Alaattin Aktaş, sözlerine şöyle devam etti:
Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın dün yaptığı açıklamaya göre bu uygulamadan yararlanabilmek için mevduat hesaplarının 3, 6, 9 ya da 12 ay vadeli açılması gerekiyor. Bu hesaplara uygulanacak en düşük faiz oranı da Merkez Bankası''nın politika faiz oranı olacak. O oran da mevcut durumda yüzde 14 düzeyinde.
Uygulamadan yararlanmada hesap vadesi çok önemli. 3 ayın altındaki vadelerde tutulan mevduat, bu uygulamadan yararlanamayacak.
MEVDUATTA VADE DAĞILIMI NASIL?
BDDK’nın ekim ayındaki durumu gösteren son verilerine göre gerçek kişilerin bankalardaki mevduatı 1.1 trilyon lira. Bu mevduatın 234.2 milyarı vadesiz tutuluyor. Mevduatın 154.2 milyarı bir aya kadar, 648.1 milyarı 1-3 ay arası, 44.5 milyarı 3-6 ay arası, 11.6 milyarı 6-12 ay arası, 20.5 milyarı da 12 aydan uzun vadeli.
Şu durumda 1.1 trilyon liralık mevduatın yalnızca 3 aydan uzun vadeli tutulan 76.5 milyarı bu olanaktan yararlandırılmış olacak. Bu tutarın toplam mevduata oranı da yalnızca yüzde 6.9. Yani mevcut durumda mevduatın yüzde 93.1’i kapsam dışında kalıyor.
MALİYE’NİN METNİNDEKİ HATA
Maliye bu uygulamanın adını “Kur Korumalı TL Vadeli Mevduat” olarak açıkladı. Tabii ki doğrusu “Kur Korumalı Vadeli TL Mevduat” olmalıydı.
Hadi bir Türkçe hatası yapıldı. Asıl hata kapsamı etkiliyor. Aslında Maliye Bakanlığı’nın dün yaptığı açıklama, ne denilmek istendiği dikkate alınmadan bire bir uygulansa bir yıldan uzun vadeli 20.5 milyar liralık mevduat da kapsam dışı kalacak.
Maliye’nin açıklamasında “Hesaplar 3, 6, 9 ve 12 ay vadeler ile açılabilecek” deniliyor. Bu ifade de hatalı ya... Belli ki “vadeli” denilmek isteniyor. Ama kastettiğimiz hata bu değil. “12 ay vadeli” kavramı başka, “12 aydan uzun vadeli” kavramı başka! Herhalde mevduatı uzun vadeye yaymayı da amaçlayan bu düzenleme bir yılın üstündeki vadeli hesapları kapsam dışı tutmuyordur. Dolayısıyla açıklama metnindeki ifadede yer alan “12 ay”, belli ki 12 aydan uzun vadeli hesapları da kapsıyor. Ama metinde yazanı bire bir uygulamaya niyetlenirseniz bir yıldan uzun vadeli hesaplar kapsam dışı.
VATANDAŞ VADEYİ UZATIR MI?
Bu uygulamayla nelerin amaçlandığı belli:
- Vatandaş tasarruf tercihini TL’den yana kullansın ve “Kur daha fazla artarsa TL’de durmakla zarar ederim” kaygısını yaşamasın.
- Döviz cinsinden tasarruf etmiş olanlar TL’ye geçsin.
Hala TL mevduatta olanların bu olanaktan yararlanmak için ciddi bir vade kaydırması yapması gerekiyor. Gerçek kişilerin mevduatının zaten beşte biri, yüzde 21’i vadesizde tutuluyor. Bu mevduatı değil üç aydan uzun vadeye, bir ay vadeliye bile kaydıramazsınız.
Bir aya kadar vadelinin payı yüzde 14, üç aya kadar vadelinin payı ise yüzde 58. Ancak, üç aya kadar vadeli dediğimizden üç aya yakın bir vade anlamı kesinlikle çıkmaz. Bu hesaplar genellikle 32 gün vadeli ve bir ay aşıldığı için de üç ay vadeli sınıfına giriyor.
O zaman da işte geriye yalnızca mevduatın yüzde 6.9’u kalıyor. Daha kısa vadeli mevduattan üç ayın üstündeki vadeye ne kadar kayma olur? Kestirmek zor ama herhalde bu olanaktan yararlanacak mevduatın payı toplamda yüzde 20’leri, 25’leri ancak bulur.
Peki döviz cinsinden tasarruf etmiş olanlar TL’ye geçer mi? Çok zor. Bu uygulamadan yararlanmak için kendinizi en az üç aylığına bağlayacak ve vade bitmeden para çekmek isterseniz tüm faiz hakkınızdan feragat etmiş olacaksınız. Dövizde ihtiyacınız kadarını her zaman satabilirsiniz. Dolayısıyla döviz hesaplarında bir çözülme zor.
Yastık altındaki altının da satılması ve TL mevduat olarak değerlendirilmesi isteniyor, umuluyor ama orada bir hareket beklemek büyük iyimserlik olur.
VUR HAZİNE’NİN SIRTINA!
Rahmetli Kayahan Acar’ın o harika şarkısı geliyor akla:
“Bir yemin ettim ki dönemem...”
Biz de adeta o durumdayız.
Merkez Bankası’nın politika faizini aşağı çekmeye bir yemin etmiş olmalıyız ki, dönemiyoruz.
Ne pahasına?
Merkez Bankası politika faizi 5 puan düşürüldü; Hazine’nin borçlanma faizi de aynı oranda arttı. Merkez’in faizini düşürmek Hazine’nin yükünü artırdı.
Merkez Bankası’nın faizi düşürüldü; döviz fırladı gitti, işler durma noktasına geldi, zamları takip edebilmek mümkün olmaktan çıktı.
Merkez Bankası’nın faizi düşürüldü; bakıldı ki gidişat gidişat değil, yeni bir çare olarak TL mevduatın getirisi dolara endekslendi; mevduat sahibine “Faiz yüksekse onu alacaksın, kur daha yüksek oranda artmışsa aradaki fark sana ödenecek” garantisi verildi. Peki oluştuğu takdirde bu farkı kim ödeyecek, Hazine! Örneğin sizin hiç mevduatınız yok, komşunuz ya da iş arkadaşınız mevduattan kur artışı kadar kazanç elde edemezse onun eksiğini Hazine sizin paranızla ödeyecek. Gerçi Hazine hepimizin parasıyla şimdiye kadar neler neler ödemedi ki...
Merkez Bankası faizi düşürüldü; dolar 18 lirayken ya da euro 20 lirayken hangi amaçla olursa olsun, ister tasarruf etmek için, ister ithalat için, ister gelecekteki borç ödemesi için döviz almış olanlar büyük zarara uğradı. Hele hele yüksek kurdan girdi alıp üretim yapacak olanlar tümden perişan oldu.
Şimdi kur mevduat faizinden daha fazla artarsa aradaki fark Hazine''den karşılanacak. Kurun şimdilik fazla artmayacağını umuyoruz. İyi de önümüzdeki aylarda FED faiz artırır ve kurda bu sefer bizim dışımızdaki etkenlerle bir hızlanma olursa ne yapacağız? Hazine''ye binen yük arttıkça artacak. Hazine bu yükü omuzlayabilmek için kaçınılmaz olarak daha fazla borçlanacak. Şimdi bile yüzde 23 dolayında bulunan borçlanma faizi, ister istemez daha da artacak.
Bütün bunlar ne için olacak; Merkez Bankası faizi düşük kalsın diye...
Bir yemin ettim ki dönemem!
Niye şimdi?
Yıllardır en büyük “düşmanımız” dış güçlerdi. Tabii ki yoktu öyle bir güç ama gururumuzu da okşamıyor değildi bu.
“Öyle güçlüyüz ki herkes bizimle uğraşma gereği duyuyor.”
AMA GÖRDÜK Kİ DIŞ GÜÇLER MEĞER YOKMUŞ!
Olsalardı yeni uygulama açıklanır açıklanmaz döviz böylesine düşer miydi? Dolayısıyla bu yeni uygulamanın en güzel yanı, yıllardır öcü gibi gösterilmeye çalışılan dış güçlerin aslında var olmadığını görmemiz oldu.
Geçelim dış güçler safsatasını... Bu uygulama açıklanır açıklanmaz madem döviz böylesine düşecekti, bunu sağlamak elimizdeydi, neden dolarda 18’leri, euroda 20’leri görene kadar bekledik?
Fiyatların bünyesine bu yüksek kur girdi. Dövize çok duyarlı olan akaryakıt gibi ürünlerin dışında kalan ürünlerin fiyatları kur düştü diye gerilemez. Bu ürünlerin çoğunda üretim zaten görece yüksek kurdan yapıldı ya da hammaddeler, ara mallar yüksek kurdan alındı. Dolayısıyla kur düştü ama o yüksek kurun maliyetlere olan etkisini henüz tam anlamıyla yaşamış da değiliz.
Sahi, madem bu adımı atacaktık, niye bu kadar bekledik? Yoksa önceki gün birden mi aklımıza geldi?