En tehlikeli güven oylaması
MHP veya CHP söz konusu olunca ağır hakaretlerle dolu tartışmalara topyekûn katılan AKP yönetiminin, son zamanlarda BDP’yle ilgili tek kelime ettiğini duyan var mı? Oysa BDP, artık belediyeleri aşan özerkliği konuşmaya başladı. Seçimlerde alacakları tarihî oyun ‘bölge parlamentosu’na doğru yol alacağını, özgürlüğün adeta takvime bağlandığını ifade ediyorlar. Çözüm sürecinin kendilerine sağladığı avantajları köy köy dolaşıp açıkça duyuruyorlar...
Ülkeyi yöneten parti bütün bunları ısrarla görmezden gelirken, bir ‘şeytan’ tasnifi yapmış, kendince o ‘şeytanlar’ı taşlamakla meşgul... Güneydoğuda her yeni gün, ‘daha kötü’ bir güne gebeyken, hizmet diye taksi durağı açılışı yapan Başbakan’ın gündeminde derinleşen bu yara, ne yazık ki yok... Ankara’daki iktidarını koruma önceliği, vatan parçasıyla ilgili kara tabloyu umursanmaya değmez hâle itiyor...
Bu seçimler işte bu yüzden sadece ‘mahallî seçimler’ değil... Eğer AKP oy oranını korursa, bunu şimdiye kadar uyguladığı politikaların ‘güven oyu’ olarak yorumlayacaktır... Bunun gerçekleşmesi durumunda üç konuda vites yükseltecektir... Bunlardan birincisi, ‘açılım’ politikası ve ‘çözüm süreci’ elbette... Attıkları radikal adımların ve ülkenin Güneydoğusunu terörist örgütün renklerine teslim etmeye yönelik ‘gelişmeler’in halkta yeni bir reaksiyon doğurmadığına hükmedecek ve ‘yerel yönetimler özerklik şartı’nı da gerekçe yaparak adımlarını sıklaştıracaktır...
İkinci olarak, cemaatle savaş politikası daha da kuralsız hâle gelecek, bunun da toplumca onaylandığı hesaplanarak, tam bir ‘yok etme-ezme’ kampanyası başlayacaktır... Zaten şimdiden bunun emareleri görülmeye başlandı... ‘Paralel yapı ve operasyon’ söylemi zaten ‘örgüt’ü ve ‘darbe’yi propaganda etmeye yaradığına göre, ‘örgütlü cadı avı’nın seçimlerden sonra ‘çete operasyonu’na dönüştürülme ihtimali söz konusudur... Şüphe yok ki, AKP’nin alacağı oy oranı bu konudaki motivasyonu belirleyecektir...
Üçüncü olarak, iktidar sahipleri, büyük yolsuzluk iddialarının toplumun en azından yarısında karşılık bulmadığını görmüş olmanın rahatlığıyla, şimdiye kadar yapılan ne varsa, ondan daha fazlasını yapmak için ‘onaylı’ ve ‘engelsiz’ biçimde yollarına devam edeceklerdir... 17 Aralık operasyonuyla ilgili emniyet ve adalet teşkilatına çok süratli biçimde hiçbir tepkiye aldırış etmeden müdahale eden iradenin, bütün bunların üzerine bir de ‘halk desteği’ alması elbette daha da pervasızlığa yol açacaktır...
İşte bu seçim onun için yalnız ve asla ‘mahallî seçim’ değil... Bunu en iyi bilen kişi de Başbakan Erdoğan... Bu aralar sandığın çokça vurgulanması, ona neredeyse ‘kutsallık’ atfedilmesi bu gerçeğe dayanıyor... Dikkat edilirse, belediye başkan adayları bile, yol, kaldırım, kanalizasyon, su, toplu taşıma veya parktan ziyade hiç olmadığı kadar partilerine ve genel başkanlarına yapılan ‘uluslararası operasyonlar’dan söz ederek, seçmenlerin ‘sahiplenme’duygusunu okşamayı tercih ediyorlar... Önceleri ‘yedirmeyiz’ denilince ‘kamu hakkını yedirmeyiz’i anlamamız gerekiyorken, şimdi ‘liderimizi yedirmeyiz’e yoğunlaşmış durumdalar!..
12 yıllık iktidar partisi için bu bir referandum... Televizyonları, gazeteleri, anket firmaları ve profesyonel kadrolarıyla büyük bir seferberlik içindeler... Muhalefet partileriyle aralarında ‘orantısız güç’ farkı var... Bunu acımasızca kullanıyorlar... O güç farkının üzerine bir de ‘gelecek korkusuyla sindirilmiş’ve ‘muhalefete güvenmeyen’ halk desteği bindirilirse ülke bugünlerini bile arar duruma gelecektir...
Bugün Ankara kirliliği, Diyarbakır ise özerkliğin yol haritasını konuşuyor... Bir bölge önce ‘ruhî’ ardından ‘fizikî’ kopuşa yol alırken, Başkent ihtiras ve kirlilikten yeni bir ‘istikrar’ inşa etmeye çalışan politikaların elinde zaman kaybediyor... İlk defa bir ‘mahallî’ seçim bu kadar ’genel’özellikler taşıyor... Siyasî otoritenin kendi ‘istikbal kaygısı’ ülkenin ‘dış mihraklar’a karşı ‘istiklâl kavgası’ olarak sunulurken, güneydoğumuzda işleyen sinsi çarkın aldığı mesafe ısrarla konuşulmaktan uzak tutuluyor...
Durumu tam anlatabilmek için şöyle bir soru soralım: Bugün hükûmet hakkında gensoru verilse bu gensorunun atlatılması için BDP’nin oylarına ihtiyaç duyulsa bu parti ne yapardı? Bu sorunun doğru cevabı bile AKP’ye verilen ve verilmeyen her oyun ne kadar ‘kıymetli’ olduğunu gösteriyor şüphesiz!..