En İyi Çıkış Yapan Oyuncu Oscarı, DSP'nin...
Akademi kendi adaylarını açıkladı; ben de kendi Oscar adaylarımı açıklamaya devam edeyim.
En İyi Yardımcı Oyuncu Oscarı'nı dün HDP'ye takdim etmiştim.
Bugün sırada En İyi Çıkış Yapan Oyuncu Oscarı var; olmasa da ben oldurdum.
"And the Oscar goes to..."
De-Se-Pe!
***
DSP, 24 Haziran 2018 seçimleri için "seçime girme yeterliliğine sahip partiler" arasında değildi; Yüksek Seçim Kurulu "yetersiz" olduğuna karar vermişti.
Üzerinden 4 ay geçti.
Kağıt üzerinde kitabına uydurulmuştur mutlaka da, hepiniz yaşadığınız ilden, ilçeden bilirsiniz, parti hiç de öyle büyük bir değişim, gelişim içine filan girmedi. Ekstra bir yaşam belirtisi göstermedi. Ve fakat, YSK fikir değiştirip, Ekim ayında bir anda DSP'nin "seçime girme yeterliliğine sahip olduğuna" karar verdi.
Bu gelişmeden sonra DSP Genel Başkanı "derhal seçim çalışmalarına başlayacaklarını" ilan etmişti ama aylardır bir tek DSP'li aday ismi gündeme gelmedi.
Ta ki Mustafa Sarıgül CHP'den istifa edip, adaylık adresi olarak DSP'yi işaret edene kadar.
Tesadüf bu ya, DSP İstanbul İl Başkanlığı da, bu istifadan kısa süre önce ikamet adresini, "Sarıgül-land", ay pardon Şişli olarak değiştirdi.
Olaylar olaylar...
Sarıgül'ün istifası doğurdu; CHP'de aday yapılmayan, yapılan adaydan memnun olmayan kim varsa istifayı basıp, DSP'ye geçiş sinyali vermeye, haliyle DSP de, bu nevi bir kitlesel göç için "yedeklenmiş" görüntüsü vermeye başladı.
Yaşananların rengi, tonu bana 57. Hükümet'in dağıtılma sürecini anımsattı. Ki bence bu zaten işin en acı yanı;
O gün, "ABD, Irak'a girmeden Ecevit'i götürmek üzere" düğmeye basılmasıyla, peş peşe gelen istifalarla sarsılan, bölünen, nihayetinde de iktidarı kaybeden DSP, mağduru olduğu operasyonun bir benzerinin başrolünde şimdi!
Neredeyse "meydan savaşı"na gider gibi gidilen, "beka" gibi son derece yersiz ve fakat misliyle de büyük bir anlam yüklenen, "yeni sistemin ilk sınavı" filan denilen 31 Mart seçimlerinde, bütün tarafların fedakârlık, özveri, yer yer zor da olsa tahammül göstererek yürütmeye çalıştığı büyük mutabakatın "bir bölen"i...
DSP Genel Başkanı "İttifak adı altında toplumu iki tarafı sağcı olan adayları seçmeye mecbur bırakan bir yapı oluştu. 31 Mart'a katılan tek sol parti olarak bu gidişi engelleyeceğiz..." diyerek kendi vicdanını ne kadar rahatlatabiliyor, rahatlatıyor mu bilemiyorum.
Ama...
Kazanmaktan çok kaybettirmekle ilgili duran bu stratejisiyle, çok geniş bir kesimin vicdanına güzel duygularla kaydedilmeyeceğini görüyor, biliyorum.
Dalkavuk hikâyesi gibi...
Patlıcanı çok seven padişah, "Şu musakkaya bir türlü doyamıyorum" deyince, dalkavuğu da hemen "Siz söyleyince ağzımın suyu akıyor. Akşam olsa da yesek' dermiş.
Padişah, imambayıldıyı övünce, dalkavuğu da "Şu imambayıldıyı icat edenin mekanı cennet olsun" diye övgüye geçermiş.
Padişahın canı karnıyarık çekse, dalkavuğu yalanmaya başlarmış.
Lakin gün gelmiş, padişah patlıcandan bıkmış, "Şu patlıcanın nesini beğenirler ki..." diye söylenmeye başlamış, dalkavuğu da atılmış:
- Yenmesini yasaklamak lazım padişahım!
Bu değişime şahit olanlardan biri dalkavuğa sormuş:
- Hani sen patlıcanı çok severdin, öve öve bitiremezdin, şimdi nasıl böyle kötülersin, nasıl bu kadar değişirsin?
Dalkavuk cevap vermiş:
- Ben patlıcanın değil, padişahın dalkavuğuyum!
Haftalardır Binali Yıldırım'ın istifasına gerek olmadığını ve hatta istifa etmemesi gerektiğini savunup, istifasını isteyenlere edilmedik hakareti bırakmayanların, Yıldırım'ın istifa edeceği netleşince, bu sefer de "istifa"nın nasıl ilkeli bir tavır olduğundan bahisle bunu alkışlamaya başlamaları da aynı hesap değil mi!
Çiçero...
Yapımcı ile dağıtımcı arasındaki sorunun hakemliğini bile "devletin başı"na vererek, "Başkanlık sisteminin ne olduğunu idrak etmemizi" sağlayan sansür gönüllüsü zevat keyfimize limon sıkmadan, fırsatınız varken Çiçero'yu da izlenebilir filmler listenize ekleyin.
İsmet İnönü dışındaki bütün roller "cuk" oturmuş; oyunculuklar efsane.
Filmin belki de tek defosu; kağıt ürünleri böyle seri zam yerken ciddi bir kağıt mendil tüketimine sebebiyet vermesi; ağlatıyor yani...
Ha bir de...
Naçizane Murat Yetkin'in Meraklısı İçin Casuslar Kitabı'nı okumadan ve İlyas Bazna'nın gerçek bir şahsiyet olduğunu unutarak, yani filmden tarih öğrenmeye çalışmadan bir "hayal ürünü" olarak izleyin derim ben...