En birinci sorumlunun sorumluluğu ne olacak?

Mesleğimizin gereği zaten sormak, durmaksızın sormak da, iktidar sahipleri "bütün soruları çöpe atmayı" salık verdiler ya, yasak çekiciliği, bir soracaksa bin sorası geliyor insanın.

Bu minvalde…

Bir an, iktidarın, İstanbul Büyükşehir Belediyesi yöneticilerini terörle iltisaklı gösteren bütün iddialarının doğru olduğunu varsayalım.

Ve varsayımlarımızın, -bir nevi zamlar gibi düşünün- "mecburiyet" haline getirdiği soruları soralım!

***

Varsayalım, İBB, Din Adamları Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği (DİYADER) üyelerini, seçimlerdeki iddia olunan oy desteklerinden dolayı "bir diyet programı" kapsamında işe aldı ve sosyal yardımlardan da aynı nedenle yararlandırdı.

İşe başlamaları için bizzat devletin ilgili birimlerince ellerine birer "temiz kağıdı" verilmiş olduğunu unutup, varsayalım bu bir suç.

Varsayalım, bu suç işlenmişse, bunun birinci derecede sorumlusu, Cumhur İttifakı ortaklarının savunduğu üzere ilgili şube müdürü, daire başkanı vesaire, yani suçu fiilen işleyenler değil de, "bal gibi, buz gibi Belediye Başkanı olan zat."

"İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı her durumda sorumlu…"

Varsayalım, "İddialar tevsik edilirse, suç sabit görülürse, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı bir saniye bile olsa makamını işgal edemez, etmemeli…"

Asgari aklın sor dediği:

Varsayılan bu hukuki/idari usulün uygulanma alanı bir tek İBB ve şimdiki başkanıyla mı sınırlandırıldı; bunu bildiren bir yasa maddesi mi var?

***

Böyle bir "kuruma özel" yasa maddesi olmadığına ve Anayasa''ya göre yasalar karşısında herkes "eşit" sayıldığına göre, bu tezi savunanların İBB''nin mevcut başkanına gelmeden önce başka "birinci derecede sorumlular"dan hesap sormuş olmaları gerekmez mi?

Ekrem İmamoğlu, kendisine oy vermelerinin diyeti olarak, terörle ilişkilendirilen bir derneğin referansıyla birkaç Ramazan kolisiyle, market alışverişi kartı dağıttığı iddiasıyla sanal sehpalarda sallandırılırken, bir cemaate ve bağlı dernek, vakıf, platformlarına "mezardakilere bile oy kullandırmaları"nın diyeti olarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti''nin ordusunu, yargısını, üniversitelerini, medya organlarını, bakanlıklarını, milletvekilliklerini, belediye başkanlıklarını, en kıymetli vakıf mallarını, sermaye kaynaklarını bölüştürmenin "birinci derecede sorumlusu"nun, üstelik "Ne istedilerse verdik" diye itiraf da ettiği halde bütün bu suçlardan "muaf" tutulması, hangi "devlet aklı"yla izah edilebilir?

***

Madem ki, bir kurumda işlenmiş olan suçların birinci derecedeki sorumlusu o kurumun başındaki kişidir; neden o zaman 15 Temmuz gecesinden bugüne kadar ortaya çıkarılan, yargılanan, kanıtlanan, hükme bağlanan yüzlerce, binlerce suçun sorumluluğu ilgili kurumların "başlarına" değil de amiyane tabirle "çaycılarına, çorbacılarına" yıkılırken sustu şimdi kuyruğuna basılmış kedi gibi bağırıp çağıranlar?

Dahası…

Madem bu "birinci derecede sorumluluk makamı"ndakilerin "bir gün bile" koltuklarında tutulmaması gerekiyor; nedir bu "en birinci sorumlu"nun koltuğundan olmaması, yeniden ve yeniden oturabilmesi için sergilenen gayret böyle?

***

Aynı mantık istikametinde…

İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilen DİYADER iddianamesinde yer alan her bir iddianın, peşinen, gerçek olduğunu kabul edelim.

DİYADER, "KCK sistematiği doğrultusunda" kuruldu.

İmralı''daki cani Abdullah Öcalan''ın çağrısı ve BDP/HDP''nin desteğiyle kuruldu.

PKK''ya bağlı olarak kuruldu.

Bütün bunlar olurken devletin askeri, polisi, istihbarat birimleri uyudu mu?

***

Dernekler Kanunu''na göre, "Türk Ceza Kanununun 53''üncü maddesinde belirtilen süreler geçmiş, veya affa uğramış olsa bile; 7/2/2013 tarihli ve 6415 sayılı Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun kapsamında yer alan suçlardan mahkûm olanlar derneklerin genel kurul dışındaki organlarında görev alamayacaklarına" göre bu "teröristler" -öyle iseler- nasıl dernek kurabilmişler?

Bunun "birinci derecede sorumlusu" kim?

***

Yine Dernekler Kanunu''na göre, "Dernekler, yıl sonu itibarıyla faaliyetlerini mülkî idare amirliğine vermekle yükümlü" olduklarına, "Gerekli görülen hallerde, derneklerin tüzüklerinde gösterilen amaçlar doğrultusunda faaliyet gösterip göstermedikleri İçişleri Bakanı veya mülkî idare amiri tarafından kamu görevlilerine denetletilebildiğine" göre, 2013 yılında kurulan bu dernek 2021''e kadar nasıl "meydanı boş bulmuş" da gönlünce at oynatabilmiş böyle?

Hiç mi denetlenmemiş?

Bu denetimsizliğin "birinci derecede sorumlusu" nerede?

Onun adını, sanını niye anmıyor kimse?

***

"Devletin bekası(!)"nın en azılı teröristlere yazdırılan mektuplar, yaptırılan çağrılarla kurtarılabileceğinin savunulabildiği bir ortamda, mesele, AK Parti iktidarı himayesinde yürütülen Çözüm Süreci''nin belki de en küçük meyvelerinden biri olan DİYADER''in PKK''yla bağlantısı olup olmadığı meselesi mi?

Yoksa, DİYADER''in bir "PKK teşekkülü" olmasının hukuk devletinin değil, ancak siyasi menfaatlerin gereği olarak hatırlanmış olması mı?

"Adalet"in kim için nasıl tecelli etmesi gerektiğinin yolu, en çok, bu soruların cevabından geçmiyor mu!

Yazarın Diğer Yazıları