"Emniyetin önündeki duvarlar kalkmalı"

Bütün haftayı, bir sınav sorusu üzerinden, PKK'ya karşı yürütülen terörle mücadele operasyonlarından dolayı devleti suçlu ilan eden ve fakat terör örgütünü kınamayan "akademisyenler bildirisinin" akademik hayata; öğretim üyeleriyle öğrenciler arasındaki ilişkiye etkisini tartışarak geçirdikten sonra finali de çok bağımsız olmayan bir başlıkla yapalım.

Terör örgütünün üniversitelerdeki yapılanması artık inkar edilemez boyutta. Bunu bir tespit olarak çok konuştuk, çok da konuşuruz. Ve fakat "ne yapmak lazım" noktasında somut bir rota çizildiğini görmek pek mümkün olmuyor bu "ah"lı, "vah"lı yakınmaların akabinde.

Halbuki ortada bu kadar ciddi, çocuklarımız, kardeşlerimiz, arkadaşlarımız, biz, hepimiz için "hayati tehdit" oluşturan bir "sorun" varsa her şeyden önce kafa yormamız gerekenin "nasıl çözeriz", "nasıl kurtuluruz" olması gerekmiyor mu?

Hele bir de öğrencileri terör örgütüne, öğrencileri öğretim üyelerine, öğretim üyelerini öğrencilere, öğretim üyelerini terör örgütüne hedef gösteren zincirleme/girift bir provokatör şebeke kol gezerken!

Gündeme ve uluslar arası siyasete dair bölümlerini YENİÇAĞ'da ayrıntılı olarak okuyacağınız bir söyleşi yaptığımız Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mehmet Akif Okur'a, hayatı meselenin tam merkezinde kampüste geçen biri olarak bu tehlikeli tırmanışa dair gözlemlerini de sordum.

"Terör örgütünün üniversitelerde de yapılanması olduğu doğru. Dönem dönem bunu harekete de geçiriyorlar. Bununla mücadele ederken özellikle kampüs ortamında ilk başarabilmemiz gereken fikir ve ifade özgürlüğü ile doğrudan terör örgütünün uzantısı olarak ortaya konan eylemleri ayırt etmek. Çünkü özgür fikir olmazsa olmazı üniversitenin. Ama siz bunu doğrudan terör örgütüne hizmet etmek üzere kullanmaya başladığınızda bu artık kanunla ilgilidir. Dünyanın her yerinde böyledir…" diyor Okur.

Öğrencileri nasıl koruyacağız peki?

Geçtiğimiz yıllarda Hasan Şimşek gitti… Sonra Fırat Çakıroğlu gitti. Yaşam hakkının korunması aşamasında değil de kurulan pusulardan, yitirilen canlardan sonra sadece katillerin tespiti ve cezalandırılması için mi devreye girecek hep bu "kanunlar"?

Okur'un önerisi, üniversitelerdeki güvenlik sisteminin değişmesi.

Öğrenciyi kampüse hapsetmenin onu korumadığına aksine terör örgütü üyesiyle mücadelenin, onu etkisiz hale getirmenin, ona karşı tedbirin -bırakın uygulamayı- ne olduğunu dahi bilmeyen "özel güvenlik"li duvarlar arasında kıskıvrak sıkışmasına yol açtığına inanan Okur'a göre;

"Üniversite yönetimleri kampus duvarlarını kaldırmalı. Amfiler, derslikler, konferans salonları, laboratuarlar; kapalı mekanlar bütün binalar özel güvenlik sistemiyle korunabilir ama ama binalardan çıktıktan sonra kampüste dolaşan öğrenciler, Kızılay Meydanı'nda korunan bir vatandaş gibi korunmalı. Dünyanın en köklü, saygın üniversitelerinde dahi bu böyledir. Emniyetlerinden devletin güvenlik güçleri sorumlu olmalı tıpkı sokakta yürürken, parkta dolaşırken olduğu gibi. Bir terörist eyleme, saldırıya müdahale edebilecek olan güçleri dışarıda bırakmanın mantığı yok. Duvarların kalkması normalleşme yaratır."

***

Bir de şahsen ilk gördüğümde beni de tedirgin eden, altına "ülkücü öğrenciler" diye imzalar atılıp "akademisyenler bildirisi"ne imza atan öğretim üyelerinin kapılarına yapıştırılan o "işaret"ler…

"Manipülasyon" diyor Okur;

"Sadece ülkücüler için değil ideolojik örgütlülüğü olan bütün öğrenci grupları disiplinli hareket eder. Teşkilatlarından bağımsız böyle işlere kalkışmaz. Türkiye'de fikir hareketlerinin bir hafızası vardır. Fikir mücadelesi hangi şartlarda verilir; onunla ilgili bir vizyonu vardır. Ülkücü hareket 70'leri sıcak yaşamış en ağır siyasi sosyal bedelleri ödemiş... Meselelere bu hafızayla bakıyor. Ne kendi mensuplarına ne de ülkeye zarar verecek eşikleri aşmaz. Çok haklı ve temel olan pozisyonu konuşmayı bırakıp başka yere savrulmak teröre destek verenlerin arzu ettiği yere götürür; dolayısıyla rahatlıkla bu tür hareketlerin Ülkü Ocaklı öğrencilerden gelmediğini söyleyebilirim. Aynı sembolleri kullanan, sosyal medya gibi mecralarda organize olanlar olabilir. Yahut tamamen tuzak olabilir. Ama emin olduğum bu tür tepkilerin adresi hiçbir zaman teşkilatlar değildir. Bu tür tepkisel tavırları geliştirenler örgütsüz, hafıza aktarımı olmayan, anlık duygusallıkla hareket eden gruplardır…"

Yazarın Diğer Yazıları