Elinizi tutan mı vardı!
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın, Balyoz kumpası davasından beraat eden komutanlardan yedisi hakkındaki kararın bozulmasını istemesinden hemen sonra, Başbakan'ın da çıkıp "Ergenekon ve Balyoz sapına kadar gerçekti, FETÖ'cüler sulandırdı" demesi -ortada bir yeniden yargılama talebi olduğuna göre- "masumiyet karinesi"nin ihlali değil mi?
Ya yargı?
15 Temmuz'un gölgesinde, iktidarın sözünün üstüne söz söylemekle "FETÖ'cü" ilan edilmek arasındaki mesafe kıldan inceyken yargı bu çıkıştan etkilenmez mi?
***
Balyoz Davası mağdurları tarafından kurulan ve yukarıda ifadeye çalıştığım kaygıları paylaşan Kumpas Mağdurları Derneği (KUMPAS-DER) makul bir teklif sunuyor iktidara:
"Şayet Başbakan ve diğer Hükümet yetkilileri sona ermiş bu davalarla ilgili yeni bilgi ve belgelere sahiplerse derhal yargı mercilerine başvursunlar..."
Ama elde böyle bir belge yoksa...
O zaman da şu uyarıyı görev biliyorlar:
"Eğer böyle bir şey yok ise bu tür söylemler sadece FETÖ ve gerisindeki emperyalist güçlerin işlerini kolaylaştırır!"
Hayır, madem ki ülkeyi yönetenler Balyoz'da yeniden yargılama sonucu verilen beraat kararlarından da tatmin olmadılar; öyleyse neden 15 Temmuz'un ardından kurdukları gibi, bunun için de TBMM'de bir araştırma komisyonu kurmadılar?
Bırakın engellemeyi, geçiştirmeyi, birçok Balyoz mağduru bizzat gündeme getirmişti bu öneriyi...
Neden tıpkı 15 Temmuz gibi Balyoz'la Türk Ordusuna indirilen darbe konusunda da bilgili ilgili herkesin bildiği ne varsa anlatması istenmedi?
"Siyasi iktidarların izin verdiği kadar adalet" olabilir mi!
***
Orta Çağ...
-----
Diyanet, savcılıkların talebi üzerine "FETÖ mensuplarının örgüte girerken ettikleri yeminin geçersiz olduğunu" bildirmiş!
Cumhuriyet muhabiri Alican Uludağ'ın dediği kadar var;
"İnanılır gibi değil."
Ama soru çalarak, ama rakiplerini işkenceyle saf dışı bırakarak; sonuçta, öyle ya da böyle bu ülkenin, cumhuriyetin okullarında okumuşlar. Savcı olmuşlar. Hakim olmuşlar. General olmuşlar. Doktor, öğretmen, profesör olmuşlar. Lakin, Fethullah Gülen aleyhine ifade verirlerse "ahiretlerinin yanacağına" inanıyorlar.
Sahiden pes!
Türkiye Cumhuriyeti'nin Orta Çağ'ı da bu olmalı!
***
Savaş kiminle?
-------
Apple Store'da ByLock'un sahibi olarak gözüken David Keynes'le röportajı İsmail Saymaz'ın başına iş açtı. Hakkında soruşturma başlatıldı.
İddia:
Delil karartması.
Anladıysam, ne olayım!
"FETÖ" olduğunu iddia ettikleri yapıyla mücadele edenler "ByLock"u "temel delil" sayıyor. Peki, Saymaz röportajı okuyanda bunun aksi bir algı mı yaratıyor?
Tersine "kullanıcılarının yüzde 90'ının cemaatçi olduğu" beyanıyla, devletin "ByLock kullanıcısı olmak, kuvvetli şüphedir" tezini pekiştiriyor.
Sorun ne öyleyse?
"İfademe başvurulmak istenirse, ByLock'u tasarlayan cemaatçi arkadaşımın kimlik bilgilerini veririm" diyen ve 15 Temmuz'da Türkiye'de olmasına, ByLock'un kağıt üzerinde "sahibi" görünmesine rağmen, Keynes'in darbe girişiminden 20 gün sonra elini kolunu sallaya sallaya ABD'ye dönmesine göz yumulduğunun da ortaya çıkmış olması mı bu röportaj vesilesiyle?
İnsan ister istemez şüpheye düşüyor;
Sahiden "FETÖ"yle mi savaşılıyor? Yoksa işin ucunun "FETÖ"nün palazlanmasında "yardım ve yataklık suçu" işleyenlere de dokunması ihtimaliyle mi savaşılıyor?
***
Suyu bulandır; izi kalsın
------
Karşı tarafın "suçlu" kendinin de yüzde yüz haklı olduğuna ikna için şöyle ucube bir yönteme başvurulur oldu son günlerde;
- Sizin bildiğiniz gibi değil; bildiğimiz şeyler var!
- Elimizde ne bilgiler var...
- Elimizde ne belgeler var...
- Elimizde ne resimler var...
- Ne görüntüler var...
Ne var?
Açıkla o zaman!
Bir "suç(!)"a ilişkin bilgiyi, belgeyi saklamak ve hatta "açıklarım ha" diye şantajvari bir üslupla kullanmak da "suç" değil mi!
***
"Devlet benim" kafası
-------
Hüseyin Gülerce, sosyal medya hesabından yazdı:
"MHP, Başkanlık sistemi konusunda kendisine yakışanı yapacaktır. MHP, Devlete yanlış yapmaz..."
MHP "Başkanlığa hayır" derse "devlete yanlış yapmış" mı sayılacak bu durumda?
Tam 14. Louis kafası...