Türkiye, Fransa ve Avrupa Birliği arasındaki ilişkiler ile küresel, iklimsel ve bölgesel sorunların ele alındığı toplantıda konuşan İmamoğlu, AB’nin Filistin-İsrail ve Ukrayna-Rusya arasında yaşanan savaşlar karşısındaki çifte standartlı tutumunu eleştirdi.
DÜZENSİZ GÖÇÜN VE SIĞINMACILARIN YÜKÜ, TÜRKİYE’NİN OMUZLARINA BIRAKILMAMALI
İmamoğlu, “Bölgesel çatışmaların çözümünde çifte standartlı yaklaşımların acilen terk edilmesi, uluslararası hukuk ve adalet mekanizmalarının da tutarlı ve eşit bir şekilde işletilmesi, dünyanın barış mekanizmalarının oluşmasında çok değerli bir hamle olacaktır” dedi. Önümüzdeki Aralık ayında Ortadoğu ve Kuzey Afrika'daki çok önemli şehirlerinin belediye başkanlarıyla, İstanbul'da bir araya geleceklerini aktaran İmamoğlu, “Bir başka önemli küresel sorun olan düzensiz göçün ve sığınmacıların yükü ise, Türkiye gibi birkaç ülkenin omuzlarına bırakılmamalı. Küresel göç dalgalarının kaynağında durdurulması ve adil yük paylaşımı, tüm ulusların ortak sorumluluğu olmalı. Bu sorumluluk alanının oluşturulması, aynı zamanda bu tarz coğrafyaların farklı medeni gelişimlerini sağlamayla birlikte, kalıcı barışı ve kalıcı, sürdürülebilir bir dünyanın var olmasına da çok yönlü katkılar sunacaktır” ifadelerini kullandı.
“BÖLGESEL AKTÖRLER ARASINDA ARTAN NÜFUZ MÜCADELESİ, KRİZLERİN KÜRESEL BİR BOYUT KAZANMASINA YOL AÇIYOR”
Dünyanın uzun zamandır çok sayıda yaşamsal krizlerle karşı karşıya olduğuna vurgu yapan İmamoğlu, şunları söyledi:
“Tarihte çok nadir rastlanan sıklıkta olan bir dönemde yaşıyoruz her birimiz. Sadece ülkeler değil, tüm uluslararası sistem bugün bölgesel krizler ve savaşlar, iç karışıklıklar, gittikçe artan düzensiz göç dalgaları ve hibrit tehditlerle karşı karşıya bir süreç yaşıyoruz. Ve bölgesel aktörler arasında artan nüfuz mücadelesi, krizlerin küresel bir boyut kazanmasına yol açıyor.
Bu hafta İsrail-Lübnan-İran üçgeninde tanık olduğumuz gibi, bölgesel çatışmaların kontrolden çıkarak, bizi bir global krize sürüklediği gerçeğini hepimizin görmesi şart. Böylesi bir konjonktürde, çok taraflılık ve diplomasi her zamankinden daha önemli bir hale gelmiştir. Uluslararası kuruluşlar ve bölgesel örgütlerin, bu krizlere çözüm üretmekte de yetersiz kaldığını gözlemlemekteyiz. Reform ihtiyacı her geçen gün daha da belirgin bir hale geliyor. Bu reformun adil ve kapsayıcı biçimde gündeme gelmesi için, tüm bu sorunların mağduru haline gelen kentlerin de bir parçası olduğu güçlü iletişim kanallarına ihtiyaç duyulduğunu ifade etmek isterim.”