Ekonomide kaos
Kaotik durum, düzensiz ve kargaşa içinde olmayı ifade eder. Sermaye piyasasında kaos olabilir. Bu durumda iktisadi ajanlar bu piyasada rasyonel davranmak yerine kaos hesabına göre konum belirler ve önlem alırlar.
Ekonomide kaos ise, işleyen bir ekonomiye dış müdahale ile ortaya çıkar. Söz gelimi Türkiye’de, 2006 öncesinde kaos yoktu. Ekonomik ve hukuki altyapıda sorun yoktu. Bu nedenle 2001’de IMF “güçlü ekonomiye geçiş programını” yalnızca makro dengeleri düzeltmek için yaptı.
2006 sonrasında bugünkü siyasi iktidar siyasi hedefleri öne çıkardı ve önce kamu bankalarını kullanarak, bazı gazeteleri aldı ve yandaş medya oluşturdu. Sonrasında kamu özel işbirliği kanununu çıkardı; bu yolla siyasete yeni bir finansman aracı ekledi. Sonra; FETÖ sorunu çıktı. Hükûmet kayyum yoluyla birçok şirketi kontrole aldı. Başkanlık sistemi ile demokrasi ve hukukta kan kaybettik. 10 milyon yabancı halk arasında dehşet saçıyor. Üretici ve tüketici güveni düştü. AYM kararları uygulanmadı. Siyasi popülizm nedeni ile potansiyel büyüme imkânları da önceden kullanıldı.
Ortaya çıkan bu kaotik yapı nedeni ile sermaye kârlılık esasına göre değil, güven kriterine ve sermayenin muhafazası kriterine göre karar vermeye başladı. İktisadi ajanlarda rasyonel davranmak yerine, varlıklarını koruma refleksi oluştu. Satıcı panik ortamında malımı yerine koyamam diye iktisadi gerçeklere göre değil, negatif beklentilere göre fiyat belirliyor. Piyasa da oligopol yapı beklentilere göre fiyat artışına izin veriyor.
Türkiye bu kaos ortamından, Merkez Bankası’na başkan atayarak, faizleri artırarak, sağdan soldan para bularak çıkamaz. Hazine ve Maliye Bakanı ve Merkez Bankası Başkanı para bulmaya çalıştıkça, kaos artıyor. Çünkü Türkiye’nin acil döviz sorunu olduğu daha net anlaşılıyor.
Ta 2021 yılında kriz derinleşince, Türkiye’nin acil döviz sorununu çözmek için IMF’ye gitmesi borç alması ve IMF’yi çıpa olarak kullanıp ayrıca teşvik vererek yabancı yatırım sermayesi çekmesini önermiştim.
Köşe yazılarıma bakıyorum, ekonomide çözümleri yazınca okuyucu sayısı düşük oluyor. Anlaşılan millet de panik içinde kaos yaşıyor ve artık rasyonel düşünemiyor. Ekrem İmamoğlu’nun twitine cevap veren bir vatandaş “inşallah Murat Kurum kazanır, ekonomi düzelir” diyor. Ya da bir cami hocası çıkıyor, “Müslüman olmayan Türk, Türk değildir” diyebiliyor. Adliye koridorlarında “ayak üstü şeriat isteriz mitingi” yapılıyor. Bu kaos içinde iktisadi ajanların rasyonel düşünmesi mümkün değildir. Siyasiler zaten seçim öncelikli popülizmden dışında bir yaklaşıma sahip değiller.
Bu işin sonu nerede biter?
Siyasi iktidar siyasi popülizmden vazgeçmez; Zira iktidarda kalmasını iki temel politikaya bağlamış; Birisi siyasi popülizm, diğer algı yaratmak.
Mart yerel seçimleri nedeni ile, MB sıkı para politikası askıda kalır, kamu harcamalarında etkinlik düşer ve bütçe açıkları artar. Sonuçta toplam talep artar. Talep artınca yatırımların ve üretimin artması gerekir. Ancak kaos, belirsizlik, siyasi gerginlik ve güven sorunu nedeni ile yatırım ve üretim hacmi ya hiç artmaz veya aynı oranda artmaz. Bu defa talep artışı ithalat artışına neden olacak, hem dış açıklar artacak, hem de enflasyon yükselecektir.
Siyaha beyaz diyerek, algı yaratmak da artık sürdürülemez. Söz gelimi dış ticarette açıklar devam ediyor, ithalat daha çok artıyor ve bir dolarlık ihracat için en az seksen sentlik ithalat gereği olduğu halde, ihracatta yüzde 1 artış olunca hükûmet yalnızca ihracata yoğunlaşıyor ve uçtu kaçtı diyor. Üretimde ithal girdi payını düşürecek hiçbir önlem almıyor.
Demokrasi ve hukuki altyapı daha çok bozulacak, çünkü iktidar anayasayı da değiştirmek istiyor.
Bu kaos ortamında, yabancı yatırım sermayesi gelmiyor, gelmez de, tersine yerli sermaye çıkmaya devam eder. Türkiye’nin, bankaların ve özel sektörün bir yıl içinde çevirmesi gereken dış borçların refinansmanı zora girdi. CDS oranları 300 risk sınırına gerilemişti, şimdi tekrar artmaya başladı.
Ekonomi ve siyaset dibe vurmadan, kaostan çıkış yolu yoktur.