Ekonomide doğrular ve yanlışlar
2017’den beri, ekonomimiz istikrar sorunu yaşıyor. Başkanlık sistemi de istikrar sorununu tırmandırdı. Bu haliyle, iktisatta bilinen heterodoks politikalarla veya ortodoks politikalarla ya da siyasi iktidarın algı yaratarak beklentileri yönetme anlayışı ile bir gıdım yol alamayız.
Ekonomik istikrar için Türkiye şartlarına göre ve ekonomik ve sosyal maliyeti en aza indirerek çözüm üretmek gerekir.
İki örnek vereyim; Bir… Döviz darboğazı varsa, döviz gelsin de nereden gelirse gelsin diye yeraltı ekonomisine göz yumarsanız, ya da her konut alana vatandaşlık verirseniz, ihracatçının dövizine el koyarsanız, yabancı ve yerli sermaye kaçar, güven sorunu yaşarsınız ve dünyada itibar kaybedersiniz. Yani; hem çözüm geçici ve palyatif olur; hem de ekonomik ve sosyal maliyeti daha yüksek olur.
Bir başka yanlış; İktisattaki “Ücret-fiyat sarmalı (Wage -Price Spiral), ücret artışı enflasyon yaratır enflasyonda ücret artışı talebini getirir. Kısır döngü oluşur” şeklindeki anlayışın Türkiye de halen enflasyona gerekçe olarak gösterilmesidir. 50 yıl önceki bu anlayışla Türkiye de enflasyonun gerçek nedenlerini göz ardı etmiş olursunuz ve çözmezsiniz.
Her şeyden önce bu teori, enflasyonun üstünde nominal artış olursa, yani reel ücretler söz konusu olursa geçerlidir.
Türkiye’de ücret artışlarında TÜFE kriter alınıyor. TÜFE’nin de, nedeni ne olursa olsun, ücret artışlarında ve çalışanların yaşamında çok düşük kalmıştır.
Ücretlilerin yüzde 57’si asgari ücret alıyor. Asgari ücret asgari geçim seviyesinin altındadır. Bu durumda çalışanlar hayatlarını devam ettirmek için varsa tasarruflarını bozacak, yoksa kredi alacak ya da ek iş yapacak ve hatta bazen meşru olmayan yollara gitmek zorunda kalacaktır. Yani ücreti ne kadar kısarsanız kısın, yaşamını ve talebi devam ettirecektir.
Kaldı ki neoklasik yaklaşımda bu paradigma, bu alanda 1990 sonrasında yapılan ampirik araştırmalar ile de sona ermiştir. Reel ücret artışı enflasyon yaratmaz. Çünkü verimlilik artar. Üretimde arz artışı olur. Mal bolluğu fiyat artışlarını engeller.
Aslında enflasyonu, faiz nas diyen hükûmet artırdı. Artırmaya da devam ediyor. Nasıl mı?
Sanayide kullanılan elektrik birim fiyatı Ekim 2017 ile Ekim 2023 arasında 10,1 kat arttı, enflasyon ise 5,4 kat arttı. Elektrik fiyatları üretimde girdidir. Doğal olarak üretim maliyetleri arttı ve enflasyona yansıdı.
Bir başka yanlış yorum; bütçe açıklarının enflasyon yaratacağıdır.
Şimdilerde bütçe açıkları iç borçlarla karşılanırsa enflasyon yaratmaz. Çünkü Devlet iç borçlanma senetlerinde reel faiz eksidir. Tersine devlete borç verenler bir de üstüne vergi vermiş oluyorlar.
Yine eğer kamu altyapı yapmış ve bu nedenle bütçe açık vermişse, bu altyapı nedeni ile kazanılan zaman ve artan verimlilik daha yüksekse, enflasyonist etki kısa süreli olur.
Asıl enflasyonu yaratan; hükûmetin bütçe kaynaklarının etkin kullanılmıyor olmasıdır. Bu paralelde saray harcamaları, bürokrasi de lüks araba ve şatafat harcamaları, seçim nedeni ile devlet kaynaklarının kullanılması, ideolojik nedenle diyanetin, lüks otelde 3 milyon liralık toplantı örneğinde olduğu gibi, yapılan gereksiz harcamalardır.
Kamu özel iş birliği yoluyla yapılan hava alanı boş kalıyorsa, atıl yatırım var demektir. Yani bu yatırım talep yaratmış ve fakat arz yaratmıyor ve arz-talep dengesi bozulmuş oluyor.
Bugün ekonomi yönetimi ağzıyla kuş tutsa, hükûmetin mevcut anlayışını geçemez. O zamanda istikrar bir başka bahara kalıyor demektir.
…
Bugün 14 Aralık; 40 yıl akademisyen olarak çalıştığım, idaresinde her kademede yer aldığım ve iki dönem dekanlığını yaptığım İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nin 87. kuruluş yıl dönümüdür. 1936 kuruluş yılında ve sonrasında İktisat Fakültesi ve yetiştirdiği iktisatçılar yalnız Türkiye için değil, Dünya için de örnek olmuştur. Mezun ve mensuplarımıza ve milletimize kutlu olsun.