Ekmeleddin İhsanoğlu seçimi kazanabilir mi?
“Doğru muydu, yanlış mıydı, nereden çıktı, kim niye önerdi, uluslararası bağlantıları nelerdir?” gibi tartışmalar bir başka yazının konusu olsun... Bugün İhsanoğlu’nun Köşk’e çıkma şansını tartışalım...
Şurası kesin ki, ‘klasik CHP’li’ adayın, buna Büyükerşen de dahil, seçilme şansı asla yoktu... Seçmen kitleleri kimi romantik partililerin zannettiği gibi ‘sosyal demokrasi’ için yanıp tutuşmuyor... Aday ilk turda kendi partisinin bile oylarının altında kalabilirdi...
MHP’nin göstereceği adayın şansı daha fazla olabilirdi... Şayet MHP adayı ikinci tura kalabilecek olsaydı, seçimi alabileceğini iddia etmek çok kolay olmasa da, HDP’nin Erdoğan’a yatacağını düşünürsek, doğacak reaksiyonla birlikte zorlayacak bir rakip olurdu...
Şimdi bu ihtimaller gündem dışı... Bir laboratuvar deneyi gibi değerlendirilebilecek 30 Mart yerel seçimleri, belli ki, ‘çatı aday’ fikrine ilham vermiş... CHP ve MHP tabanlarında meydana gelen ‘doğal ittifaklar’ kimi yerlerde sonuç doğurmuştu... CHP yönetimi parti içinden gelebilecek bütün eleştirileri göze alarak radikal bir adım atmış, bazı bölgelerde ‘her kesimden oy alma potansiyeli olan’ sağ kökenli adaylar göstermişti... Bunun sonucunda Hatay belediyesi alınmış, Ankara çalınmıştı!.. ‘Doğru aday’ bulunduğunda, tarihî açıdan birbirine mesafeli bu iki parti tabanının aynı adayda buluşabileceği ispatlanmıştı...
Doğrudan MHP kökenli bir aday gösterilebilir miydi? Bu da zordu... Çünkü madem bu iş ‘çatı’ işiydi, o hâlde Devlet Bahçeli’nin de rızası gerekecekti... Bahçeli’nin ‘geleneksel’ olarak hem kendi adaylığına hem de partiden herhangi bir ismin adaylığına nasıl soğuk baktığı mâlûmdu ve ‘özel prensipler’ dolayısıyla bu engelin aşılması mümkün değildi... Gündeme gelen birkaç isimle ilgili son derece net mesajlarla kapıyı kapatması bu gerçeği gösteriyordu...
‘Doğrudan CHP’li’ veya ‘doğrudan MHP’li’ olmayan Ekmeleddin İhsanoğlu’nun aday seçilmesi, ‘sonuç alma’ adına çok kötü bir tercih değil... İhsanoğlu, bu tür referandumlarda fire potansiyeli olan MHP için, o firenin ‘asgari’de tutulabileceği bir profil... Özellikle muhafazakârlığı baskın gelen ve hâlâ MHP’de irade beyan eden seçmen açısından oy verme gerekçesi oluşturabilecek bir fotoğraf... BBP’nin de desteği, oy olarak fazla olmasa bile ‘muhafazakârlık’ referansı açısından önemli...
CHP farklı bir parti... Kimi aday gösterirlerse göstersinler içeriden mutlaka çatlak seslerin çıkabileceği bir yapı... Ama seçmeni parti yöneticilerinden daha disiplinli... Sonuç almanın bir strateji meselesi olduğunun farkında ve kendisini buna uygun şekilde konumlandırabiliyor... Elbette Ekmeleddin İhsanoğlu’nun adaylığını Ankara adayı Mansur Yavaş kadar kolay kabullenmeleri beklenemez... Ama yine de son kertede “Erdoğan mı, İhsanoğlu mu?” tercihi arasında büyük oranda net davranacaklardır... En büyük risk, seçimi peşinen kaybetmiş olmanın doğurabileceği psikolojiyle, sandığa katılım oranının düşmesi...
Sahada eksileri olacak İhsanoğlu’nun... Siyasetten gelmiyor, Erdoğan gibi meydanların tozunu yutmamış... ‘Partisiz’ kampanya, hangi ekiple, hangi parayla bu kadar kısa süre içinde nasıl becerilecek, muamma... Yazılı metinden Falih Rıfkı’yla Yakup Kadri’yi karıştırıp, sanki bu külliyata çok hâkimmiş gibi gençlere tavsiyede bulunan, ancak yarım saat sonra, sanki iki isimde çuvallamış değil de, sadece iki harfi karıştırmış gibi rahatlık içinde sürçülisan ettiğini söyleyen bir rakibin karşısında, ilminin kitlelerde ilâve karşılık bulabileceğini düşünmek fazla iyimserlik olur...
Artılarına gelince... ‘Din’le vurulamayacak... Vurulmaya kalkılırsa etki sınırlı kalacak... Erdoğan “Bunlar var ya bunlar, ekmeği karneye bağladılar, câmiyi ahır yaptılar, Kur’an’ı yasakladılar” nakaratlarını çok kolay kullanamayacak... Muhafazakâr köşeden kroşe sallayamayacak... Klasik ezberleriyle beleşe getirdiği siyasî dil ona eskisi kadar avantaj sağlamayacak...
Tekrar vurgulayalım, işin ‘siyasî’ boyutunu, doğruluğunu veya yanlışlığını değil, sonuç alma stratejisi açısından ‘matematik’boyutunu tartışmaktı bu yazının muradı... Ele geçirdiği büyük propaganda gücüyle, şimdiden ‘Gezi gibi, 17 Aralık gibi, 30 Mart gibi uluslararası proje’suçlamasına başlayan iktidar tarafı elbette daha avantajlı... Buna bir de rolünü iyi oynayacak ve İç Anadolu’yla Karadeniz’i uyandırmadan ‘kürekleri aheste çekecek’ bir ‘müttefik HDP’ eklenirse avantaj daha da büyüyecek...