Eğitimi sınırlayan 'üst akıl'
Öğretmenler gününü geçirdik… Eğitim nasıl olmalı tartışmaları ise sürüyor.
Eğitimde en bozuk, en manasız dönemi yaşadığımız kabul edelim. Her gelen kendince bir şeyler yaptığını sanıyor ama yapmıyor, yapamıyor. Ne düşünürse düşünsün, onu sınırlayan bir "üst akıl" var. Bu "üst akıl" Osmanlı'ya saplanıp kaldıkça, kimsenin yapabileceği bir şey yok.
Atatürkçülüğü tartışabilirsiniz, Kemalizmi tartışabilirsiniz ama M. Kemal Atatürk'ü bilmeliyiz ve anlamaya çalışmalıyız.
Millî Mücadele dönemindeyiz ve Sakarya Savaşı'nın arifesi... Düşman epey içeride. Ve ilk maarif kongresi, bahsettiğimiz gibi Temmuz 1921'de toplanıyor. Öğretmen sayımızın o vakit ne kadar olduğunu biliyor musunuz? 3 bin! Bu sayının yüzde 20'si hanım. Kongreye 180 dolayında eğitimci katılıyor. M. Kemal, kongrede konuşmasına "Muhterem Hanımlar; Efendiler!" diye başlıyor:
Asırların mahmul olduğu (yüklediği) derin bir ihmal-i idarînin bünye-i devlette vücuda getirdiği yaraları tedaviye masruf olacak (yaraları gidermeyi sağlayacak) himmetlerin en büyüğünü hiç şüphesiz irfan yolunda ibzal etmemiz (harcamamız) lâzımdır.
…İrfan-ı memleket (Memleketin irfanı) için tahsis edilebilen şey müstakbel maarifimize mâbihilistinad olacak (dayanacak) bir temel kurmağa kâfi değildir. Ancak vasi ve kâfi şerait ve vesaite malik oluncaya kadar geçecek eyyam-ı cidalde (mücadele günlerinde) dahi kemal-i dikkat ve itina ile işlenip çizilmiş bir millî terbiye programı vücuda getirmeye ve mevcut maarif teşkilatımızı bugünden müsmir (verimli) bir faaliyetle çalıştıracak esasları ihzâr etmeğe (hazırlamaya) hasr-ı mesaî eylemeliyiz.
Şimdiye kadar takip olunan tahsil ve terbiye usullerinin milletimizin tarih-i tedenniyâtında (gerilemelerinde) en mühim bir âmil olduğu kanaatindeyim. Onun için bir millî terbiye programından bahsederken, eski devrin hurafâtından (hurafelerinden) ve evsâf-ı fıtriyemizle (yaratılış vasıflarımızla) hiç de münasebeti olmayan yabancı fikirlerden, Şark'tan ve Garp'tan gelebilen bilcümle tesirlerden tamamen uzak, seciye-i milliye ve tarihiyemizle (millî karakterimiz ve tarihimizle) mütenasip bir kültür kastediyorum. Çünkü dehâ-yı milliyemizin (millî dehamızın) inkişaf-ı tammı (tam gelişmesi) ancak böyle bir kültür ile temin olunabilir. Lalettayin bir ecnebî kültürü şimdiye kadar takip olunan yabancı kültürlerin muhrib (tahrip edici) neticelerini tekrar ettirebilir. Kültür zeminle mütenasiptir. O zemin milletin seciyesidir."
M. Kemal şu sözleri 1922'de söylüyor:
"Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize, görecekleri tahsilin hududu ne olursa olsun en evvel ve her şeyden evvel Türkiye'nin istiklâline, kendi benliğine an'anât-ı milliyesine (millî geleneklerine) düşman olan bütün anasırla (unsurlarla) mücadele etmek lüzumu öğretilmelidir. / Beynelmilel vaziyet-i cihana (dünyanın durumuna) göre, böyle bir cidalin (mücadelenin) istilzam eylediği (gerektirdiği) anasır-ı ruhiye ile mücehhez olmayan fertler ve bu mahiyette fertlerden mürekkep cemiyetlere hayat ve istiklâl yoktur."
Peşin hükümlerden arınarak eğitim meselesini tartışmalıyız. Yalnız bir şeyi tartışmamalıyız: Millî kimliğimizi... Kimlik yitimi benlik yitimidir!
Ne yazık ki kimliğimizin kodlarıyla oynanıyor!