Eğitimde 2023 hedefleri / Prof. Dr. Atıf Ural

Eğitimde 2023 hedefleri / Prof. Dr. Atıf Ural

1970’lerden sonra uluslararası şirketlerin çok büyük bir sermaye birikimine uluşmasına rağmen rekabet nedeniyle yatırım alanlarının daralması, sermayelerinin gerektiği gibi kullanılamama riskini artırmıştır.

Bu durumda, daha önceden kamusal alanlar olarak tanımlanan eğitim, sağlık, enerji, belediye hizmetleri vb. gibi alanlar, sermayenin aktarılabileceği yatırım ve kâr alanları olarak görülmeye başlanıldı. Türkiye'nin de taraf olduğu ve genişletilme görüşmelerine katıldığı GATS (Hizmet Ticareti Genel Antlaşması) eğitimi de kapsamak üzere tüm hizmet sektörlerini, uluslararası serbest piyasa koşullarına açmaktadır. Genç nüfus oranı yüksek olan ülkemiz, uluslararası şirketler için eğitim konusunda büyük bir yatırım potansiyeli olarak görülmektedir.

Eğitimde dünyada bir değişim süreci yaşanıyor. İngiltere'de, Amerika'da ve birçok ülkede bu değişim olmaktadır. Birçok ülkede eğitimin, özellikle de yüksek öğretimin finansmanı ve yönetiminde köklü değişmeler gerçekleşmektedir.

Bir ülkenin geleceğinin temellerinin Eğitim Kurumlarında atıldığını çok iyi bilenler, bugün ülkemizde Milli Eğitimde, Atatürk devrim ve ilkelerini bozucu, ulusal değer yargılarını yok edici dış modeller uygulamaya çalışıyorlar.. Çökmekte olan bir Ortaöğretim modelinden sonra Üniversiteler de çökertilmeye, bir kaos ortamına sürükletilmeye çalışılıyor. Bilim Kurumları siyasal olarak dar ufuklu koşullandırılmış kul kadrolarla dolduruluyor, Bilimsel Araştırmaya ayrılan kaynaklar azaltılıyor. Uyum Yasalarıyla, bugün için ülkenin istikbalinin en büyük güvence kaynağı Türk Silahlı Kuvvetlerinin (TSK), görev alanları daraltılarak, yetkileri tırpanlanarak dış güçlerin istekleri yerine getiriliyor.. Çünkü onlar çok iyi biliyorlar ki; ne yaparlarsa yapsınlar TSK sağlam durdukça, ülkeyi bölücü amaçlarına erişemeyeceklerdir.. onun için her defasında bu engeli aşmanın hesabını yapıyorlar..

Özelleştirme yoluyla tüm Ulusal Kurumlar, ekonomik kurallar tersine işletilerek, ülkenin güvencesini riske atacak biçimde, yabancılara satılıyor. Örneğin; Tüpraş, Petkim gibi, veya yandaşlara çok ucuza kapattırılıyor. Seka gibi... Kârlı bir işletme olan Tekel yatırım yapmak istiyor... yaptırtmıyorlar.. çünkü dış güçler böyle istemiyor.

Türkiye'nin Tarımı, Hayvancılığı, Madenciliği, Ulusal Endüstrisi zayıflatılıyor, dışa bağımlı duruma getiriliyor.. işsizlik körükleniyor.. Amaç, ulus devleti yıkmak..

Ülkemizde büyük toprak parçaları, yabancılara inanılmaz koşullarda pazarlanıyor, satılıyor. Özellikle Güneydoğu ve Doğu Anadolu'da.

Yarınların Enerji Kaynaklarından Bor ve Su özelleştirme çabalarıyla yabancılara verilme aşamalarına getiriliyor. Dünyanın en zengin bor, toryum, altın, volfram maden rezervlerine sahip Türkiye içten satın alınıyor.. Bu gerçekleri söyleyebilen medeni cesaret sahibi bilim adamları pek fazla yaşamıyor. Örneğin, Prof. Dr. Engin ARIK (Hnm. Prof.) Türkiye'nin sahip olduğu Toryum'un toplam değeri ~70 Trilyon 400 Milyar $, bu rakam ise Türkiye'nin iç ve dış borçlarının toplamı olan ~250 Milyar doları 350 kez ödeyebiliyor" dedi. 30 Kasım 2007'de Isparta'da düşen uçakta ekibiyle birlikte öldü.

Suriye, Irak ve Kıbrıs konularında yanlış ve ulusal olmayan politikalar izleniyor, ulusal onurumuz ayaklar altına alınıyor.. AB'ye girmek pahasına, Türk ulusunun onuru ve gururunu önemsemeyenler tavizler vermeye çalışıyor. 1950'lere kadar, zengin olmasak da, onurlu bir ülkenin, onurlu vatandaşı olmanın gururunu ve mutluluğunu yaşardık..

Ama çok iyi biliyoruz ki;

Akılları ve gönülleri sömürgeleştirilenler, bu büyük oyunların piyonları olarak "uğraşıyorlar, çabalıyorlar", başarılı olmak istiyorlar, çünkü onlar için önemli olan, her ne pahasına olursa olsun "iktidarda kalabilmek"... böylece çağdışı, karanlık felsefelerinin korkunç uygulamalarını akıllarınca Atatürk'ün Cumhuriyet Türkiye'sinde uygulayabilecekler..

Türkiye Cumhuriyeti bir bütündür, bir üniter devlettir. Onu parçalamaya, bölmeye dünyanın hiçbir devletinin gücü yetmez, tarih bunun en büyük kanıtıdır, bir araya gelseler de... Aynı duygular, aynı düşünceler, yavru vatan Kıbrıs için de geçerlidir.

Bu vatan, onu sevenlerin, gerektiğinde onun için "ölebileceklerindir"... Hakkari, Şırnak tepelerinde, dağlarında, şehirlerinde iç ve dış düşmanlarımızın desteklediği P.K.K. terörünü, canları, kanları pahasına ortadan kaldıran kahramanlar bu vatan için şehit ve gazi oldular ve halen de oluyorlar... Böyle bir ordunun dünyada yenemeyeceği güç yoktur..

Türk ulusu yüce bir ulus'tur. Başına, büyük ve onurlu liderler geldiğinde ve millet onlara sevgi, saygıyla bağlandığında, o büyük, çok büyük devrimler gerçekleştirmiştir.. ve çöken büyük bir İmparatorluğun küllerinden, Kurtuluş Savaşı sonunda Türkiye Cumhuriyeti doğmuştur. Bu Kurtuluş Savaşı mazlum uluslara örnek olmuş ve bu ülkelerde hürriyet ve bağımsızlık ateşini yakmıştır.

Bu nedenle büyük Atatürk ve gerçek Atatürkçüler onlar için ebediyen en büyük düşmandırlar.

Bugün Kıbrıs'ı istiyorlar.. ver kurtulculara rağmen alamayacaklar çünkü Türk Ulusunu tanımıyorlar.

Yarın Ege Denizi istenecek.. Bazı adalara el koydular? Neden sorumlular susuyorlar? Sıra onlarda.. Neden biz kıyılarımıza, on, onbeş dakikalık mesafedeki 12 Ada'yı bir küçücük Yunanistan'dan istemiyoruz... Yarın öbür gün onlar, arkalarındaki emperyalist devletlerle Trakya'yı, Ege Bölgesini, Kuzey doğu Karadeniz'i istemeyecekler mi?

Kıbrıs'ı alabilirlerse Akdeniz'de, aynı Ege denizinde olduğu gibi bağırmayacaklar mı?

Neredeyse bir asırlık hayal... Kürdistan mı kurulacak bu vatan topraklarında... Bunu mümkün mü sanıyorsunuz satılmışlar? Bir asırdır Türk ordusunun gücünü, Türk ulusunun büyüklüğünü anlayamadınız mı?

Neden Türkiye'nin bir "Ulusal Programı", bir "Ulusal Hedefler Planı" yok... Nedeni basit: Ulusal güçler birleşememiş, bir ulusal Hükümet yok gibi...

Neden ille de Avrupa Ortak Birliğine bu koşullarda girmeye çalışıyoruz.. neden biz ulusal onurumuzu rencide eden koşullara, isteklere hep "evet" diyoruz... neden hep kapılarına koşup, adeta yalvarıyoruz.. Biz dışarıdan mı yönetiliyoruz?

Halbuki Atatürk'ün dediği gibi: "Bir ulusun fertleri sımsıkı birbirine bağlı olmayı bildikçe, yeryüzünde onu dağıtabilecek bir güç düşünülemez."

Türkiye, dünyanın en zengin kaynaklarına sahip, Avrupa'nın en genç nüfusunun olduğu, gerektiğinde ekonomik, endüstriyel, bilimsel başarılar yaratmış ve yaratabilecek bir ülkedir.

Neden bu güzel vatanı, emperyalist güçlerin oyun ve kaynak kapma alanı yapıyoruz? Ulusal ve Atatürkçü çizgide birleşebilecek güçler ve dışarıdan güdümlü olmayacak çağdaş, bilimsel, ulusal lider ve kadrolara sahip Hükümetler sayesinde ancak, Türkiye kurtulur..

Onurlu, ulusal bir program yürütebilecek bir Türkiye, en kısa sürede bölgesinin ve Avrasya'nın lider ülkesi olabilir.. İlk aşamada 250 Milyar $ dış borcunu belli programlar çerçevesinde, uzun zamana yayarak ödeyebilecek bir Türkiye, ekonomik özgürlüğüne kavuşur ve böylece daha saygın bir ülke olur. Bu istenmediği, ve bundan korktukları için Türkiye; Kamu Yönetimi, Yerel Yönetimler Yasa Tasarılarıyla önce eyaletlere, daha sonra birbirinden bağımsız devletçiklere (ama kendilerine bağımlı) bölünmeye çalışılıyor.. sürekli daha fazla borçlandırılıyor. 1980'li, 1990'lı yıllarda yaklaşık 30.000 vatan evladının şehit olduğu Güneydoğu Anadolu topraklarında, dost gözüken emperyalist güçlerce beslenen PKK'lılar, destekleyicileriyle birlikte boş hayaller peşinde koştuklarını acı bir biçimde öğrendiler. PKK uluslararası bir oyunun oyuncağı olduğunu öğrendiğinde çok geç olmuştu... ama bugün gine uykudalar. Türk'ü tanımayanlar, talihsiz girişimlerinin bedelini hep ödemişlerdir tarih boyunca... ama bıkmamışlardır.. Gine de bıkmayacaklardır. Onun için bizlerin sürekli bir ve güçlü olmamız gerekir...

Bugün Türkiye güçsüz bırakılmak isteniliyor.. bu, hedeflerine varmak için ön koşuldur.. onun için ilk önce amaç, emperyalizmin en büyük düşmanı Atatürk'ü, akıllardan, gönüllerden silmek, ilkelerini, devrimlerini, eserlerini yok etmek.. Atatürkçü nesillerin en güçlü ocağı TSK'ni yıpratmak ve parçalamak.. daha sonra Cumhuriyet Üniversitelerini, cumhuriyet okullarını siyasallaştırmak, kadrolaştırmak, yaşam savaşının içinde zayıflatmaktır... Türkiye bugün bu süreci yaşıyor...

Türkiye çok büyük bir Ulus'tur.. tarihinin hiçbir sürecinde esir olmamıştır.. ve dünyaya her gittiği yerde insanlık ve uygarlık dersleri vermiştir.. Bugün üzülerek söylemek gerekirse; Türkiye büyüklüğünün bilincinde değildir ve ulusal çağdaş bir Hedefler Programı yoktur.. bu yöneticilerle böyle olması da beklenemez...

Türkiye'nin gelecek 18 yılındaki bilim ve teknoloji politikalarını oluşturmayı amaçlayan Vizyon 2023 çalışmaları sürüyor. Bu çalışmalar TÜBİTAK yürütüyor. Ülkemizin dünyadaki çağdaş teknolojiyi yakalaması, bilimde geri kalmaması için Bilim Kurumlarımızın siyasallaştırılmaması, kadrolaştırılmaması gerekirken Hükümet ne yapıyor? TÜBİTAK adeta dağıtılıyor, anayasa dışı yasal uygulamalar devreye sokuluyor. Ülkenin bilimsel kuruluşları felç ediliyor, ülkenin beyinleri dağıtılıyor... insan soruyor acaba bu yapılanlar için, bu işleri yapanlar dış güçlerden teşekkür alıyorlar mı? Ülkenin geleceğini etkileyecek bu bilinçli yıkımlar kalıcı ve olumsuz sonuçlar doğurur... Üniversiteleri çökertilmiş, bilim kurumları dağıtılmış bir ülke, yarının genç yetişmiş yetenekli beyinlerini nerede bulacaktır? Bunlar da yoksa dışarıdan mı ithal edileceklerdir?

Bu ülkenin geleceği olan Eğitim, Milli Eğitim Bakanlığından başlamak üzere "siyasi İslamın yetki ve etki alanına" sokuluyor, bu amaca yönelik, demokrasi araç olarak kullanılıp "kadrolaşma"ya gidiliyor.. "kullar" yetiştiriliyor...

Türkiye nereye gidiyor? Nereye götürülüyor? Temel sorunlar üzerine gidilip ulusal çözümler üretilemiyor..

Devlet politikaları, genellikle devletin her kademesine 1950'lerden bugüne yerleştirilmiş yabancı patentli, uzaktan kurulu koşullandırılmış beyinlerle yürütülüyor. Ulusal Eğitim Politikası, Ulusal Tarım Politikası, Ulusal Savunma, Ulusal Ekonomi Politikaları artık yok ediliyor... Bütün bunlara karşı Ulusal Güçlerin bir an önce birleşmesi, güçlenmesi, söz değil iş üretmesi gerekir, çünkü bu politikalar, ulus devleti yıkıp, yeni dünya düzeninde bağımlı devletçikler üretmek için sinsice uygulattırılıyor.

Dünya ülkeleri teknoloji yarışında amansız çok büyük bir mücadelenin içinde... Almanya 2015 yılını süper icatlar yılı olarak ilan ediyor. Araştırma-Geliştirme için Üniversitelere daha fazla pay ayırıyor, Üniversitelerin kalitesini arttırıcı önlemler alıyor... İngiltere: Üniversitelerde, ülke bilimine, ekonomisine katkı sağlayıcı projeler üretmelerini öneriyor ve destek veriyor.. İsveç'te bilimsel projeler özendiriliyor... İsviçre de öyle, Hollanda da öyle...

Biz ise ne yapıyoruz? Üniversiteleri yok etmek, Bilim Kurumlarını siyasallaştırmak vb. büyük işlerle! uğraşıyoruz.. Yazık bu ülkeye... Ülkenin bu makus (ters giden) tarihini yok edecek Cumhuriyetçi nesiller ve kişiler nerede?

Cumhuriyet her şeye rağmen yaşıyor ve yaşayacaktır.. çünkü Atatürkçü nesiller, yurdunu sevenler, onu ne pahasına olursa olsun korumaya ant içmiş kahramanlar halen ayaktadır.. Türkiye çok büyük bir ulus/devlettir.. Bunu hiçbir zaman unutmayalım ve hep kendimize güvenelim.

Onun için biz Cumhuriyet'in 100'ncü yılı için hedefler koymalı ve onları gerçekleştirmeye çalışmalıyız.

Bu hedefler neler olabilir?

Örneğin, Türkiye 2023'te Cumhuriyetin 100'ncü yılında;

Dünyanın ekonomik güç bakımından ilk 5 ülkesi içinde olmalıdır.

Kişi başına ulusal geliri yaklaşık 30 milyar TL (10.000 $)'na çıkartılmalıdır.

Okuma yazma oranı %100 (Not: Bugün 7 milyon kişi okuma yazma bilmiyor) olmalıdır.

En iyi dünya üniversitelerine sahip olmalıdır.

İşsizlik oranı en fazla %1'de kalmalıdır.

Dış Ticaret açığı ve dış borcu olmamalıdır.

Dış satımı: 100 Katrilyon TL/yıl olmalıdır.

Her okul, her sınıfta en az 5 internete bağlı bilgisayar olmalıdır.

Sağlık sorunları kalmamalıdır.

Bölgesinin en güçlü ve donanımlı ordusuna sahip olmalıdır.

Her aile çağdaş konuta sahip olmalıdır.

Ulaşımda Elektrik Ulaşım Sistemleri tercih edilmiş olmalıdır.

Bütün yeraltı, yer üstü kaynaklarını kendisi işleten işletmelere sahip bir ülke olmalıdır.

Bu hedefleri gerçekleştirebilecek güçteki bir Türkiye 21. yüzyılın lider ülkelerinden biri olabilir.

... Bunlar hayal mi? Neden gerçek olmasın? Bu hedefler etrafında ulusal çizgide birleşelim.

Bu hedefler daha da çoğaltılabilir...

Ekonomik, bilimsel, askeri bakımlardan güçlü bir Türkiye Cumhuriyeti'ne hiçbir dış ve iç güç etkili olamaz... Örneğin;

Hiçbir ülke, yönlendirilen bir Ermenistan'ın "sözde Ermeni Soykırım iddialarını" meclislerinde kabul etmez... Çünkü bilir ki biz de ulusal meclisimizde onların aleyhine yasalar koyarız. Biz neden TBMM'de Amerikalıların Kızılderili, İngilizlerin Hindistan, Fransızların Cezayir, İtalyanların Libya, Almanların Nazi katliamları için aynı şekilde hareket edeceğimizi söyleyemiyoruz?

Küçücük piyon ülke Yunanistan, bize karşı "Enonis" sözünü ağzına alamaz, Ege'den b.ahsedemez. Kıbrıs'ta ver kurtulcular ağızlarını açamazlardı. Yeni Sevr'ler, sözde Kürdistanlar tarihin tozlu raflarında kalırlardı...

İşte böyle güçlü bir Türkiye, ulusal devlet olmanın onuru ve gücüyle daha da büyür..

Türkiye'deki Rum Patrikhanesi Metropolit Meclisinin Türk devlet yetkililerine sorulmadan saygısızca ve küstahça 5 yeni üye dışarıdan atayabilmesine, Heybeliada Ruhban okulunu açın demelerine, Irak'ta Telefar'da kardeşlerimiz Türkmenler insafsızca bombalanırken pek ses çıkaramıyorsa, Kıbrıs'taki İngiliz üsleri için sizin orada ne işiniz var denilemiyorsa, Irak'taki masum halka bomba yağdıran uçaklara İncirlik üssünü kullandırtamıyorsa, AB'nin Türkiye'yi alçaltıcı ve bağlayıcı isteklerine hayır diyemiyorsa, bu ülkede vatandaşlar, vergi ödemede dünya vatandaşlarına göre lider durumunda iken, yatırımlar azalır, işsizlik artarken, dış borçlar sürekli çoğalırken, ithalat büyürken, hele enflasyon düştü ekonomik masalıyla uyutulurken, eylemleriyle, fikirleriyle ortaya çıkamaz ve hakkını arayamazsa, kendi kaderini ve ulusun geleceğini bizzat kendisi yazmış olacaktır...

Onun için ülkesini seven herkes bir ve güçlü olmak durumundadır. Bu amaçla, her gün devleti yönetenlere, yazılı ve sözlü basına, sorumlu üstel yöneticileri sürekli mesaj yağmuruna tutalım, milletvekillerini uyarılarımızla uyandıralım, çünkü yarın çok geç olabilir.