Eğitim ve bilim
Eğitim ve bilim alanlarındaki durum, ülkelerin gelişmişliğinin en önemli ölçütlerinden biridir. ABD’nin dünyanın jandarmalığını yapıyor olması boşuna değildir; bilimsel araştırmalarda dünyanın bir numaralı ülkesi olduğu için dünya siyasetinde de başrol ona aittir. Her yıl çeşitli kuruluşlar tarafından yapılan üniversiteler sıralamasında ABD’nin ünlü üniversiteleri daima başı çekmektedir. Harvard, Yale, M.I.T, Princeton, Columbia, Stanford, U.C.L.A. gibi üniversiteler kalitelerinden asla taviz vermemekte, öğretim üyesi istihdamında da öğrenci alımında da son derece seçici davranmaktadırlar. Bu üniversiteler, belli bir derecenin altındaki lise ve kolejlerden mezun olanların müracaatlarını dikkate dahi almamaktadırlar. Bunun hesabını onlara soran bir YÖK de elbette ABD’de yoktur. Belli seviyeleri tutturmuş olan bir lise ve kolejden mezun olmak da bu üniversitelere kabul edilmek için yeterli değildir. İstenen derslerin alınmış ve kredilerin tamamlanmış olması gerekmektedir. Gerekli şartları yerine getirmiş olan müracaatlar da kendi içinde başarı sıralamasına tâbi tutulmakta ve belirlenen kontenjan bu sıralamaya göre doldurulmaktadır. Kabul edilebilmenin son basamağı ise ciddi bir mülakattır. Böyle bir elemeden geçen parlak öğrenciler dünyanın en prestijli üniversitelerine girdikten sonra da alanlarındaki en iyi hocalardan ders görmektedirler. Üniversitedeki eğitim ve öğrenim süreci de son derece zordur. Öğrencilerin boşa geçirecek bir anları dahi yoktur. Her dönem için tavsiye edilen onlarca kitabı okumak, bazıları ilmî dergilerde yayımlanacak seviyede olan ödevleri hazırlamak zorundadırlar.
Yukarıda açıklanan eğitim ve öğrenim süzgecinden geçenler için iş ve istihdam derdi yoktur. Hukuk, tıp, mühendislik gibi önemli iş kollarında yüksek ücretle çalışırlar. Tabii önemli bir kısmı da bilim adamı olur, ya üniversitelerde, ya da ARGE kuruluşlarında ilmî çalışmalar yaparlar. Ancak ABD, bilim adamı ihtiyacını sadece bu yolla karşılamaz. Beyin ithali de yapar. Herhangi bir alanın ünlü bir bilim adamı için genel ağa girilip bakılırsa görülür ki bunların önemli bir kısmı başka ülkelerin üniversitelerini bitirmiştir. ABD, bir kısmını daha yüksek lisans seviyesinde iken, bir kısmını da doktoradan sonra alır ve kendi üniversitelerinde veya bilim kuruluşlarında istihdam eder. Böylece patent sıralamasında da daima ABD başı çeker.
Almanya’da eleme ayıklama işlemi ilkokul dördüncü sınıfın sonunda yapılır. En başarılı öğrenciler gimnazyuma, ikinci sıradakiler meslek okullarına, sonrakiler de zanaat okullarına ayrılır. Üniversitelere girme hakkı sadece gimnazyuma ayrılanlar için vardır. Meslek okullarına ayrılanlar kendi alanlarındaki yüksek okullara giderler. Hiç kimse de meslek okullarına ayrılanlara haksızlık yapıldığından veya eşitlikten bahsetmez. Sadece ilk elemeden sonra tekrar başarı gösterebilecek olanlar için gimnazyuma geçiş mekanizmaları vardır.
İngiltere’de de sistem aşağı yukarı Almanya’daki gibidir. Fransa, İngiltere, Almanya’da ayrıca bir tür yeterlik imtihanına benzeyen ve günlerce süren bakalorya sınavı vardır. Üniversiteye ancak bu sınavlarda başarılı olanlar girebilir.
Millî Eğitim Bakanlığı’nın birçok ülkede eğitim ataşe ve müşavirleri bulunmaktadır. Bu görevliler bulundukları ülkenin eğitim sistemlerini ayrıntılı raporlar hâlinde hazırlayabilirler, hazırlamalıdırlar. Dünyayı yeniden keşfetmeye gerek yoktur. İleri ülkelere ait bu raporlara dayanarak ve tabii ülkemizin şartlarını da dikkate alarak eğitim sistemimizi ayarlayabiliriz. Bunun için elbette şu veya bu şekilde insan yetiştirmek gibi saplantılarımızın olmaması gerekir.
Türkiye dershanelerle uğraşadursun, ileri ülkeler seçici eğitim sistemleri sayesinde en yetenekli çocuklarını en iyi üniversitelere ayırıp bilim adamı kaynağını daha baştan sağlam tutmakta, sonra da bilime en yüksek yatırımı yaparak dünyayı yönetmektedir. Türkiye ve benzeri ülkeler de ancak stratejik müttefik olarak onlardan gelecek talimatı beklemektedir.