“Eğit-Donat”a ne gerek vardı?

Türkiye’nin baskıyla onayladığı “eğit-donat” projesinin tuzaklarla dolu olduğu şimdiden ortaya çıkıyor.
Herkes biliyor ki tehlikeli projenin tarafları ABD ve Türkiye’nin “eğit-donat” üretimi askerlere ihtiyacı bulunmuyor.
Emrinde dünyanın sayı bakımından da en büyük askeri gücü olan her iki ülke acaba neyi planlıyor.
Bu projede, ABD’nin Türkiye’yi Orta Doğu bataklığına daha çok itmesi, Türkiye’nin de fırsattan istifade ederek Suriye yönetimini ortadan kaldırması akla gelen ilk nedenleri oluşturuyor.
Oysa, “eğit-donat”la işlerin daha da karışacağı, kimin kimi niçin vurduğu çoğu kez anlaşılmayacağı sanılıyor.
Kaldı ki asker intikalinde daha doğrusu Suriye’ye giriş ve çıkışta yaşanacakların, kaosa dönüşmesi bekleniyor.
Üstelik, “eğit-donat” askerlerinin çoğunun Türkmenlerden oluşacağı haberleri şimdiden endişe ile karşılanıyor.
Öte yandan, IŞİD’e yönelik harekâtlar, Türkiye’ye karşı daha büyük düşmanlık besleme zeminini hazırlıyor.
Askerlerimiz rehin mi?
Nitekim, IŞİD’in Türkiye’ye büyük sayıda terörist soktuğu hatta Süleyman Şah Türbesi’ni koruyan askerlerimizi rehin aldığı bilgileri yayılıyor.
Söz IŞİD’ten açılmışken, terör örgütünün Libya’daki eylemlerini artırdığı ve Derne’de üs kurduğu haberleri alınıyor.
Böylelikle, başta ABD olmak üzere Batı tarafından yakılan-yıkılan ülkeler Irak, Suriye ve Libya şimdi de terörün şiddetini yaşıyor.
Zaten, Afganistan’da da benzer terör Taliban tarafından sürdürülüyor.
Yani, ABD, önce Müslüman bir ülkeyi temelinden yıkıyor, sonra da taşeronlara teslim ediyor.
Bu yüzden özellikle, “eğit-donat”a daima kuşkuyla bakmak gerekiyor.
Gerçekten de, Arap Baharı’nın siyasi coğrafyasının dışında kalan Türkiye ve İran’ın hâlâ yeni bölgesel jeopolitiğin etrafında şekillenen entelektüel ve siyasi topluluğun birer parçası olduğu gözlemleniyor.
Türkiye’nin Mısır’da önceki, Muhammed Mursi hükümetine desteği ve darbe ile iktidara gelen mevcut Mısır hükümetine getirdiği eleştiriler zaten konumunu hassaslaştırıyor.
Orta Doğu’da bir türlü sular durulmuyor.
IŞİD’in yükselişi
İran, Suriye’de Esad’ın iktidarını korumak ve Irak’ta önceki Başbakan Maliki’ye destek vermek, aynı zamanda Lübnan’da Hizbullah’ı kontrol etmek için muazzam bir çaba sarf harcıyor.
Türkiye’nin ayaklanan kitlelerin yanında yer alması, Suudi Arabistan’da Müslüman Kardeşler’e yardım olarak yorumlanması etkisini kaybetmiyor.
Suudi Arabistan ve Türkiye yüzleşmesi dolaylı olurken, İran ve Suudi Arabistan, Yemen ve Bahreyn üzerine kafa kafaya çatışıyorlar.
İsrail’in politikası ise gelişmelere karşı mesafesini koruyor.
IŞİD’in yükselişi, Arap Baharı neticesindeki sosyal ve siyasi dönüşümlerin başarısızlığı ile örtüşüyor.
IŞİD’in bölgede cazibesini artırması ve uluslararası ölçekte katılım sağlama kabiliyeti, meşru değişim umudunun birçok ülkede kaybolmasından sonra ortaya çıktığı da öne sürülüyor.
Hapishaneler IŞİD’e çalıştı
Tabii ki, başta Irak olmak üzere, Suudi Arabistan, Suriye ve Libya gibi ülkelerin hapishanelerinden boşaltılan hırslı binlerce mahkûmun IŞİD’in saflarında yer alması da unutulmuyor.
Güvenlik boşluğu, Sünni azınlığa yabancılaşma ve Irak’ta “ulus olma durumu”nun eksikliği IŞİD türü bir yapılanmaya zemin hazırladı.
IŞİD’in Irak ve Suriye toprakları içindeki ilerleyişi ve Rakka’dan Felluce’ye kadar hâkim olduğu toprak, ona bölgesel ve uluslararası bir cazibe veriyor.
IŞİD propagandası, Müslüman bireylerden, yabancı savaşçı olarak da belli sayıda Batı ülkelerinden destek topluyor.
IŞİD’in Türkiye için yarattığı zorluklar uzmanlarca şöyle özetleniyor;
“Yakın çevrede hasmane bir yarı devlet yapısı, Türkiye’ye artan miktardaki mülteci akışı, IŞİD’in Türkiye’ye ticaret ortağı Irak Bölgesel Yönetimi bölgesindeki genişlemesi, Irak’ta artan istikrarsızlık ve IŞİD’in Suriye Kürt toprağı içindeki hareketliliğiyle oluşan Kürt öfkesi.”
İşte böylesine karmakarışık bir ortamda, “eğit-donat” üretimi askerlerle bölgeye girmek, her şeyden önce Türkiye’ye çok can-mal ve prestij kaybına neden olacağı açık açık görülüyor.

Yazarın Diğer Yazıları