E hadi buyurun siz de adaleti adliyede bulun
Adaletin yalnız ve ancak "Adliye Saraylarında" aranabileceğine mi inanıyorsunuz?
Haftalardır adalet için yürüyen, adalet için şarkı söyleyen, adalet için yazan, adalet için çizen, adalet için konuşan kim varsa en ağır ifadelerle, hatta hakaretamiz biçimde eleştirenler için tarihi bir fırsat var;
Yarın İzmir'e, Bayraklı Adliyesi'ne buyursunlar!
***
Ege Üniversitesi son sınıftayken, okul kampüsünde, PKK yanlısı bir grup tarafından katledilen Fırat Yılmaz Çakıroğlu davasının karar duruşmasında "adaletin tecellisi"ni sağlasınlar.
Yalnız peşinen söyleyeyim;
Cinayeti işlediği zaten her nevi somut delille sabit olan katilin yasada öngörülen cezayı almasını "adaletin yerini bulması" sayıp da, sakın ola bununla gururlanmasınlar!
Adaletin nerede nasıl aranıp, nasıl bulunacağını madem bu kadar iyi biliyorlar; Fırat'ın katlinden bu yana, sorumluluğu açık olduğu halde bir türlü dokunulamayan, görünmez bir kalkanla korunan dönemin rektörü ve diğer akademik-idari personel niçin dahil edilmedi bu davaya; onu anlatsınlar!
***
Fesupanallah!
-------
Söz konusu olan, 2010 referandumunda, şimdi "terör örgütü" ilan ettikleri cemaatin paralel devlet yapılanmasıyla kol kola "mezardakilere bile 'evet' oyu kullandırabilmiş" bir siyasi hareket olunca, biz fanilere olağanüstü gelen bu altyazıda şaşacak pek de bir şey yok aslında!
15 Temmuz alçaklığının yıldönümü arifesinde, bütün o "demokrasi" iddialarını yerle bir eden "adaletsizliği" gündemden düşürmek için "mezardakileri bile konuşturmuş" olabilirler pekala bu sefer de!
Hem...
Siz istediğiniz kadar şaşırın, kınayın, ayıplayın vs... "Şehitler ölmez" der, üste bile çıkarlar eşsiz pişkinlikleriyle...
***
"İki maddecik" ama...
----------
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı'nı, dün sabah katıldığı televizyon programında, büyük bir şaşkınlık içinde "Bütün pakette, zeytinliklerle ilgili sadece iki madde vardı, en çok o tartışıldı" derken görünce o meşhur 'özlü söz(!)' geldi aklıma:
- Önemli olan boyu değil işlevi!
12 Eylül 2010'da yapılan Anayasa değişikliğinde de, halk oyuna sunulan 26 maddenin sadece birkaç tanesi "yargının yeniden yapılandırılması"yla ilgiliydi. Gelin görün ki, o birkaç madde, şimdi "terör örgütü" olmakla suçlanan Gülen Cemaati'nin yargı yoluyla, ordu dahil devletin en stratejik kurumlarında dev bir tasfiye hareketine girişip, boşalan makamlarda da ölümcül biçimde kadrolaşması en nihayetinde de "15 Temmuz ihaneti"yle sonuçlanmıştı.
Bir tek cümle ile bir milletin, bir devletin kaderini değiştirmek mümkün iken biraz komik olmuyor mu "iki maddecikti" diye savunmak zeytinliklere kast eden düzenlemeleri!
***
Ölümüne üreme
-----------
Sakarya'daki hunharlığa dair yazacak hiçbir şey yok;
Her şeyin bittiği noktada olmuş çünkü olan.
İnsanlığın... Vicdanın... İnsafın... Allah korkusunun...
Topu tükenmeden olmaz, "insan" olan yapamaz;
Başka bir yaratığa dönüşmüş bu vahşete karışan caniler!
***
Bu olayla ilgili olmamakla birlikte, bu olayın da trajedisini pekiştiren asli unsur olduğu için sormak için gün bugündür diye düşündüm;
Tecavüze uğradıktan sonra katledilen Suriyeli kadın 9 aylık hamile.
Ayrıca, 10 aylık bir çocuğu daha var.
Sokaklara bakın, haberlere bakın ne çok "Suriyeli hamile kadın" göreceksiniz. Keza çocuklar; yeni doğmuş, 1 yaşında, 2 yaşında... Belli ki Türkiye'de düşmüşler ana rahmine...
Bu tablo normal mi sizce?
Bombalardan, işgalden, çatışmadan, savaştan; her ne ise neticeden ölümden kaçmış, akıbetleri belirsiz, çoğunlukla işsiz, aç, evden başka her şeye benzeyen mezbelelerde yaşayan insanların seri üretim halinde olmasında bir gariplik yok mu?
İnsaniyet namına beş-on yıl sonra bambaşka yeni tehditler de oluşturacak bu durumun kontrol altına alınması gerekmiyor mu?
Merak ediyorum; bu konuda, Suriyelilere dağıtılan aylık yardım paketlerinin içine kondom koymak dışında yapılan geliştirilmiş bir çözüm var mı?