Düşmana dost, dosta düşman siyaseti
İktidarın, Irak’ın işgaliyle başlayan siyasetini anlamak mümkün değildir. “Demokrasi getirmek” bahanesiyle yapılan işgal için ne denilmişti? “Irak’ın siyasi birliği ve toprak bütünlüğü kırmızı çizgimizdir. Etnik ve mezhep farkı gözetmeden her gruba mesafemiz aynı. İnsan haklarına dayalı demokratik bir rejimin kurulmasını
destekliyoruz.”
Irak siyasetimizin özeti böyleydi. Şimdi “kırmızı çizgilerden” ne kaldı? Bakalım.
- Irak mahvedildi. 1.5 milyon insan katledildi. İşkence, tecavüz gibi insanlık dışı saldırılar eşine, benzerine rastlanmayacak boyutlara ulaştı.
- Irak siyaseten de toprak bütünlüğü olarak da fiilen bölündü.
- Barzani ve Talabani etnik grubu birinci, Sünni Araplar ikinci, Şii Araplar üçüncü sırada yerini aldı. Türklerin sırası ise, Allah’a emanet.
- Ülkede bombalar patlıyor, katliam sürüp gidiyor. Türklerin durumu daha da vahim. Baskın, vurgun, suikast, zulüm almış başını gidiyor. Can ve mal güvenliği kalmadı. Kerkük, Telafer gibi şehirler zulüm altında inliyor. Ağlayanı yok.
- Demokrasi ve insan hakları yerine, kan, vahşet ve iç savaş geldi, akıbeti bilen yok.
- PKK terör örgütü Irak’ın kuzeyine yerleştirildi. ABD ve Barzani’nin koruması altında. Uluslararası hukuktan doğan hakkımızı kullanıp, bu yuvaları dağıtamıyoruz. Bu sayede PKK, şehirlerimizi bombalıyor, binlerce insanımızın kanına giriyor. Hükümet, bir ABD uzmanının başkanlığında, Oslo’da pazarlık masasına oturdu. PKK’nın “Kürt kimliğine anayasal güvence, özerklik ve ana dilde eğitim” şartları kabul edildi. Pazarlık, bunların halkı uyandırmadan nasıl uygulanacağıdır.
- Peşmerge ordusuna sahip Barzani yönetimi BOP gereğince, Türkiye ile konfederasyon kurma hazırlığında. Aynen Irak’ta olduğu gibi iki ortaklı bir devlet rejimine geçilecek. Bunun için anayasamızın değiştirilmesi bekleniyor. Böylece Türkiye önce büyütülecek, sonra Doğu ve Güneydoğumuz bölünerek küçültülecek.
Görüldüğü gibi varlığımızı hedef alanlar ilerliyor. Bunlarla dostluk siyasetinin, bizi bugünlere getirdiği açıkça ortada.
***
Suriye siyasetimize gelince. Daha da korkunç görünüyor. Çünkü Suriye’nin yapısı, konumu ve İsrail faktörü dikkate alındığında, ülkemizi ve bütün bölgeyi ateşe verecek bir nitelik taşıdığı malum. Bu manzara emperyalistler için uygun olabilir. Ama, hayal dünyasından çıkınca, bizim için öyle mi?
Soralım; Suriye ile alıp veremediğiz nedir? Efendim “Baas rejimi baskıcıdır. Esad’ın babası da zulüm yapmıştı. Demokratikleşmeye imkan verilmiyor. Yığınların isyanına karşı şiddet kullanıyor. Demokrasi isteyenler öldürülüyor. Biz bu insanlık dramına seyirci kalamayız.” v.s.
Şu kraldan çok kralcılığa bakınız!..
Irak’ta yaşananların zerresi bile olmayan bu gerekçelerin ciddiyeti olabilir mi? Dahası, dün sarmaş dolaş iken, birden bire ne oldu? Libya’ya da böyle girmemiş miydik? Emperyalistler kaynakları paylaştı. Ülke iç çatışma tuzağına düştü. Kan akıyor. Biz bütün bu olanlardan sorumlu değilmişiz gibi, şimdi komşumuz, dostumuz Suriye’nin baş düşmanı kesiliverdik?
Hatırlayalım, Suriye iyi bir dost olmuştu. 1998’de Adana mutabakatı ile, bu dostluk her alanda zirveye çıkmıştı. AKP bu ilişkileri daha da geliştirdi. Sadece devletlerimiz değil, halklarımız da dost olmuş, kaynaşmıştı. Tarihi kardeşliğin tesisi hızla oluşuyordu. Hiçbir Arap ülkesiyle hayal edilmeyecek kadar samimi kardeşlik köprüleri kurulmuştu. İktidar da, haklı olarak bununla övünüyordu.
Övünüyordu da ama dostumuzla bir gecede, düşman oluverdik. “Sınırımız ihlal ediliyor. NATO, üyesi ülkelerin sınırlarını korumakla yükümlü” gibi bahanelerle müdahale yolları aramaya başladık. Sanki düşmanımız olan Barzani, beslediği bölücü teröristlerle sınırlarımızı delik deşik etmiyor, insanlarımızı katletmiyor, buna karşı sus-pus olmuyor muşuz gibi.
Eğer Suriye işgal edilir, parçalanır, kanlı bir çatışma ortamı doğarsa, buradan Türkiye’ye ve bölgeye kalacaklar belli değil mi? Önümüzdeki örnekleri niçin görmüyoruz? Neden mahvedilen, iç savaşa sürüklenen Irak’tan, Libya’dan, hatta Pakistan’dan ders almıyoruz? Buradan Türkiye’nin payına, yıllarca silinemeyecek düşmanlıktan ve büyük vebalden, sömürgecilerin payına vurgun-soygundan başka ne düşebilir?
SONUÇ: Düşmandan dost, dosttan düşman tutanların vay haline!.. Bu siyasetin; milli, dinî ve insanî ilkesini bilen varsa lütfen söylesin!..