Durmuş Hocaoğlu'na üniversiteli gençlerin şükranları ile
Büyük düşünce adamı Sayın Durmuş Hocaoğlu’nu bir süre önce ebediyete uğurladık.. Unutulması imkansızdır.. Bu mübarek günlerde onu yad ediyoruz..
Sayın Durmuş Hocaoğlu, ülkeye ışık tutan önemli bir şahsiyetti.. Vefatının ardından, Gaziantep Üniversitesi Camiinde onun için mevlit okundu ardından da, “Durmuş Hocaoğlu’nu Anma ve Anlama” toplantısı yapıldı.. Eserlerini anlamaya çalışan üniversiteli iki öğrenci, diğer Durmuş Hocaoğlu talebeleri adına hazırladığı metinleri sundular...(Bu noktada,Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi
Öğretim Üyesi Sayın Dr. Ayhan Eralp’ı hassasiyetleri nedeniyle saygıyla hatırlıyoruz..)
Bu öğrencilerden, Fatih Erdem’in satırlarından bir özet sunalım..
“(Hocaoğlu) Bugünün tarihinin işçisi ve geleceğinin tarihinin yazıcısıydı.
O’nun bu ağır kalemi ve çoğu zaman kalabalıklara anlaşılmaz gelen kelamı, temsil ettiği medeniyetin ağırlığı ve zor anlaşılabilirliğinin eseri idi. Bundandır ki; Türklerin medeniyetlerini hafife alıp sulandırması kadar O’nu kahreden ve asabileştiren bir şey daha olmamıştır. Durmuş Hoca, Büyük Doğu Medeniyeti’nin koca yükünü zayıf omuzlarında taşımakla kalmadı yalnızca, bu ağır yük altında bir yandan aynı milleti uyarırken, bir yandan da Batı’dan süzdüğü hakikatleri Rusçadan Türkçeye, Fransızcadan Türkçeye, Almancadan Türkçeye, Latinceden Türkçeye ama illa Türkçeye kavuşturmaktan da geri durmadı. Fakat öyle ya! ‘Her gördüğü aydınlığı yangın zannedip söndürmeye çalışan’ cemiyet Cemil Meriç’e yaptığını ne gariptir ki O’na da yapıyordu, neyse ki O’da Meriç’in tarihe yaptığını... İyiler oldukları yerde yatıp durmayı iyilik zannederken O, yapması emredileni yaptı ve kalkıp uyardı. Peki, uyardı da ne oldu? Bu soruya iç çatışmalarını aksettiren bir yazısında şöyle cevap verdi;
“Zihnim usûlet ve suhûletle yerli yerine oturmak üzere dedim, fakat az biraz daha sabretmem lâzım dedim, ama yine de içim huzursuz. Zîra, içimdeki “o ses” yine aynı şeyi söylüyor: “Tamam, murâkaben iyi gidiyor ve farzedelim ki Gazzâlî’nin ’Allah’ın içine attığı nûr’u gibi, hakîkat çırılçıplak kalbine doğdu; ama ne işe yarayacak? Sen kimsin, kim oluyorsun? Gel, beni dinle ve kendini yorma beyhûde yere, yeldeğirmenleriyle boğuşmaktan vazgeç; her şeyi oluruna bırak ve şahsınla, nefsinle ve âilenle ilgilen”.
Bir başka öğrenci, Murat Canver’in sözleri..
“Nietzsche gibi birkaç asır sonrasına yazıyordun anlaşılmayı umarak. Artık ayin haline getirilen sözler duyuyoruz, duyacağız. Sağlığında radikal yaftasını yapıştıranlar “büyük düşünür” edalarıyla uğurlayacak seni bıyıkaltı gülümsemelerle...”
Türkiye, önemli bir düşünce adamının Sayın Hocaoğlu’nun eksikliğini anlayacaktır...