DÜNYANIN GÖZÜNDE ATATÜRK -3-

DÜNYANIN GÖZÜNDE ATATÜRK -3-

Kazanılan zaferin yankıları sınırları aşıyor ve örnek teşkil ediyordu

ATATÜRK 30 AĞUSTOS’U ANLATIYOR -9-

 

Ama daha sonra bu belirsizlik ortadan kalkıyor ve İngiliz raporlarında Mustafa Kemal Paşa, “Yüce Türk” olarak anılıyor ve onunla temas kuranlar Mustafa Kemal Paşa’nın çarpıcı kişiliğinin altında kalırlar denilerek, Mustafa Kemal Paşa’yı Türklerin uluslararası alanlarda yeri olması gerektiğine dair kesin ve pratik görüşleri olan, oldukça güçlü karaktere sahip bir kişilik olarak veriyorlardı. Yine raporda, Mustafa Kemal Paşa kişisel saygınlık ve yükseliş aramıyor; ciddi bir güven duygusuna sahip, dolayısıyla tüm öteki ülkelerin çıkarlarına onunla kendi ülkesinin çıkarlarına öncelik tanır deniliyordu. Bu tür tanımların örnekleri çoğaltılabilir. Mustafa Kemal Paşa’nın bir Türk Lenin’i olduğu ve Lenin’den daha çok pratik yeteneğe sahip, imparatorluk yerine millî bir devlet kurmayı hedeflediği ve çok zeki olduğu, yiğit, iyi bir asker ve lider, yetenekli bir devlet adamı olduğu şeklinde değerlendirmelere doğru giden bir algılama vardı.

Şüphesiz bu tür değerlendirmeler Mustafa Kemal Paşa önderliğindeki hareketi anlamaya ve onun liderinin özeliklerini kavramaya başlayış yanında onun ve hareketinin diğer mazlum uluslar özellikle de Müslüman uluslar için örnek bir lider olmasının doğuracağı tehlikenin altı çiziliyordu.
Bu önemli bir saptama idi. Çünkü Mustafa Kemal Paşa liderliğinde emperyalizme karşı verilen Millî Mücadele ile Batıya ve onun güçlerine karşı konulamaz diyenlerin politikaları iflas ediyor ve iktidarlarını kaybediyorlardı. Diğer yandan kazanılan bu zaferin yankıları Türkiye’nin sınırlarını aşıyor ve dünyanın her yanında aynı mücadeleyi verecek olanlara örnek teşkil ediyordu. Bu zaten İslam’ın Hristiyanlığa, Doğunun Batıya, Asya’nın Avrupa’ya ve ulusçu Türkiye’nin emperyalist Britanya’ya karşı zaferi olarak algılanıyordu. Bu bir bağımsızlık savaşı idi ve her ne pahasına olursa olsun bağımsızlık esas ülkü idi.
Amerika Birleşik Devletleri Anadolu’daki harekete diğer Batılı ülkelerden farklı bir yaklaşım sergilemiştir. Şüphesiz bu Amerika Birleşik Devletleri’nin Birinci Dünya Savaşı sonrası yürüttüğü izolasyon politikasının bir yansımasıdır. Ama 1921 yılına gelindiğinde “Türkiye’nin siyasal ve ekonomik bağımsızlığının tanınması ve kapitülasyonların da kaldırılması şartı ile” ilişkilerin yeniden kurulması yönündeki teklifi resmî olarak karşılık bulmasa da ABD Millî Mücadele’nin önder kadrosu ile temaslar kurmuştur. Nitekim ABD Dışişleri Bakanlığı yetkililerinden Duiles, Anadolu’daki hareketi ve onun liderini “Amerika’nın desteğine layık ulusal, halis diriliş” olarak nitelemiştir. Benzeri görüş ABD siyasi çevrelerinde egemen olmuştu. ABD İtilaf devletlerini özelikle İngiltere’nin Anadolu’daki harekâta ilişkin politikalarını onaylamamıştır.