Dünya Türk ordusuna muhtaç!

İsrail’in Filistin halkına yaptıklarına bakınız, ABD’nin Irak ve Afganistan’daki rezaletlerini gözlerinizin önüne getiriniz, Güney Osetya’ya giren Gürcülerin yaptıklarına, Gürcüleri bölgeden çıkarmak için Rus askerlerinin sergiledikleri vahşete bakınız, bakınız ve ardından dönüp bir de kendi ordunuzun geçmişine bir göz atınız.
Kore’deki Türk Tugayı’nı Kore halkı niye bağrına bastı? Balkanlardaki Mehmetçik niye halkın sevgilisi haline geldi?
Bu, bu milletin suyundan, mayasındandır.
Barbaros Hayrettin Paşa hatıralarında fethettikleri topraklarda Hak rızâsı için kazan kaynattıklarını, eli gücü yetmez fakirleri yedirip içirdiklerini, yetimleri sevindirdiklerini anlatır.
Meselâ Midilli’yi aldıklarında tellâllar sokak sokak gezip şöyle bağırmıştır:
“- Asker tarafından çarşıda, pazarda parasını vermeden bir habbe şeyi alınan bana gelsin. İğnesi gidene çuvaldız vereyim. Biz buraya hayır dua almaya geldik. Kimsenin ırzına, malına zarar verecek, hatırını kıracak, zulüm olacak şeylere râzı değiliz. Öyle eden kimseler bizden değildir.”
Barbaros, anılarında devam eder:
“- İnsan şöyle dursun, bir karınca bile incitilmezdi. Her şey nizam intizam içinde idi. Halk yemiş türü şeyleri kendi rızasıyla gazilere verir:
’- Siz mücahit kimselersiniz, yiyin âfiyet olsun!’
Diye yalvarırlardı da, gâzîler almazdı.”
Evet, Barbaros anlatır, anlatır, âdalet ile hareket eden gâzîleri Allah’ın mutlaka mansur ve muzaffer kılacağının altını çizer ve şu hükme varır:
“- Mağlup olursak kusur hep bizdedir!”
Evet, mağlup olursak bu düşmanın gücünden değil, komutanların ve yöneticilerin zaafındandır. Düşman ne kadar güçlü olursa olsun Müslüman Türk’ün yenilmesi gerçekten mümkün değildir ve bunun en yakın örneklerinden biri Çanakkale Savaşları’dır. Yedi düvel Haçlı sürüsünün metrekareye altı bin mermi attığı Çanakkale’de de “insan olan” yine Mehmetçik’tir.
Bunu biz söylemiyoruz.
Bunu, 1930 yılında Fransızlara ait bir anıt mezarın açılışına katılan Fransız Generali Guro, şehit Türk askerlerinin kabirlerini de ziyaret ettikten sonra, etrafındaki Fransızlara şu kelimelerle anlatıyor:
“ - Efendiler!
Sizlere hafızamda hâlâ taptaze kalan canlı bir hatıramı nakletmek istiyorum. Türk askeri, dünyada eşine ender rastlanan özelliklere sahiptir.
Dinleyiniz!
Bir sabah vakti günün ilk ışıklarıyla birlikte Türklerle süngü harbine başlamıştık. Türkler çok mahir ve cesur dövüşüyorlardı. Onlarla başa çıkmak mümkün gözükmüyordu. Akşamın geç saatlerine kadar süren çarpışmalardan sonra, yaralıları toplamak üzere karşılıklı bir anlaşma yaptık.
Yaralılar toplanırken ben de harp sahasına gelmiştim. O karışık hengamede gördüğüm bir manzarayı, her şeyi bir kenara bırakarak büyük bir şaşkınlık ve hayranlıkla seyre koyulmaktan kendimi alamadım.
Şöyle ki:
Bir Türk askeri kendi yaralarına yerden aldığı toprakları basarken, kucağına yasladığı başka bir askerin yaralarına da, gömleğinden yırttığı parçaları sarıyordu...
Efendiler!
Bu fedakâr, kahraman ve asil Türk askerinin kucağındaki yaralı kimdi biliyor musunuz? Sözlerini hıçkırıklarla sürdüren general, gözyaşlarını mendiliyle silerek, heyecanlı bir ses tonuyla, o Türk yiğidinin kucağındaki yaralı asker, bir Fransız, evet bir Fransız askeriydi!”
Fransız general bu hatırasını anlattıktan sonra yere çöküp bir süre gözyaşlarını akıtmaktan kendini alıkoyamamıştır.
Söyleyin Allah aşkınıza, düşmanı annesine kavuşsun diye, kendi ölümünü göze alarak ve kanına kastetmiş, etine kurşun doğramış insanı tedavi edebilen başka bir milletin askeri var mıdır!
Varsa, bize bir-iki örnek lütfedin n’olur...
İşte şu günler, mayası böylesine “insan”, mayası böylesine “mübarek” ve mayası böylesine “kahramanlık” olan Türk ordusu birilerinin hedefi haline getirildiği günler’85
Vatanın toprağı satılıyor...
Müesseseleri dünkü müstevlilere devrediliyor..
Ordu da devre dışı bırakılırsa Türkiye’nin Irak, Türkiye’nin Afganistan, Türkiye’nin Gürcistan olmasının önüne, her gün birkaç Mehmetçiği şehit eden PKK üreticisi “stratejik ortaklar” mı duracak!

Yazarın Diğer Yazıları