Dünya hem dönüyor, hem yanıyor!
Ülkemizde, bölgemizde, Avrupa'da hatta bütün kıtalarda; için için yanan yer kürede oluşan "kaos", "terör", "askeri hareketlilik", "sosyal çalkantılar" ve "diplomatik skandallar, sürprizler" insanoğlunun geleceğini şimdiden "tehdit" altında tutuyor.
Nereden ve nasıl bakılırsa bakılsın beklenmedik olaylar, gelişmeler, demeçler, konuşmalar ve ithamlar birbirini takip ediyor, bir birini suçluyor.
Dünyayı sarsan gelişmeler
Gerçekten de İngiltere'deki referandumun neticesinden yola çıkılarak Türkiye'nin içine düşürülmek istendiği "göçmenler" sorununa, Papa'nın bir kez daha "soykırım" diyerek Haçlı ruhuna azap vermesi, Putin'in Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki Karabağ ihtilafını çözme gösterisi, Çin'in heyecan yaratan telaşı ABD'deki seçim propagandaları Barzani'nin yeniden "bağımsızlık" için çağrısı, İsrail ile Türkiye'nin beklenmeyen flörtü, Suriye ve Rusya ile ihtilafı, çeşitli ani gelişmeler dünyayı sarstıkça sarsıyor.
İşte böylesine bir atmosfer içinde Türkiye'ye bakılacak olursa, gün geçtikçe eksi değerlere doğru bir kaymanın şimdiden teşhirleri görülüyor.
Tanınmış köklü bir siyasi partinin "kongre" toplama icraatı bile, içinden çıkılması çok zor bir hale getiriliyor.
Oysa, MHP gibi bir camianın, yargı yollarında böylesine yıpranmaması gerekiyor.
Ne demek, her verilen bir "itiraz" dilekçesinin elden ele dolaştırılıp, ülkenin temel taşlarının yerinden oynatılması "pervazsızca" seyrediliyor.
Görünen odur ki, Meral Akşener'in önderlik ettiği eylemin yakaladığı "rüzgâr"ın kolay kolay tükenmesi beklenmiyor.
Üstelik, her şey normal bir şekilde yolunda giderse, "gerçekçi demokrasi"nin de ülkeye gelmesi "umut" oluyor.
Ne var ki, hem dünya karışık, hem ülke karışık bir görünüm arz ediyor.
Aslında, önce deneyimler sonrada tarih kesin olarak göstermiştir ki; "tuzak kuranların çoğu, er geç kendi tuzaklarına düşüyor."
Unutulmamalıdır ki; çıkarılan yangınlar, ne kadar büyük olursa olsun, sonunda mutlaka söndürülüyor.
Haftanın en can alıcı gelişmesine dönülürse, İngiltere'deki AB referandumunun beraberinde getireceği gelişmeler, öncelikle "Büyük Britanya'nın başını yiyecek nitelik taşıyor."
İskoçya'nın Büyük Britanya'dan ayrılması Galler'in ve İrlanda'nın ise tavrı merak uyandırıyor.
Hatta referandumun tekrarlanması için açılan imza kampanyasının başarısı olabileceği tartışılıyor.
Tabii ki en önemli beklenti ise AB'nin kendi kendini parçalaması ile özetleniyor.
Bu referandumun daha çok konuşulup ve tartışılacağı sanılıyor.
Nitekim, referandumdan sonra İngiltere'de yayınlanan gazetelerin manşetleri yorumları her şeyi apaçık gösteriyor.
İngiliz gazetelerinin hüsranı!
Her şeyden önce, birçok gazetede referandumun İngiltere toplumunu böldüğü ve bunun onarılması gerektiğine dair haber ve yorumlar dikkat çekiyor.
Independent gazetesi manşetinde, parçalanmış bir Britanya bayrağı ve Britanya haritası kullanılmış ve 'Bölünmüş bir Ulus' başlığı yer alıyor.
Gazetenin Genel Yayın Yönetmeni Oliver Duff yazısında, 'referandumun sonucu ne olursa olsun şimdi zamanın toplumdaki siyasi bölünmenin aşılması olduğunu' açıklıyor.
Duff, "Şimdi, bölünmüş ülkemizde köprüleri onarmaya başlama zamanıdır" diyor.
Guardian gazetesinin manşetinde de 'ülke siyasetindeki bölünmüşlüğe' vurgu yapılıyor.
Guardian, 'Parti liderleri, acı AB referandumunun ardından bölünmüş olan ulusla temas kuracak' diye yazıyor.
Haberde, "AB'de Kal' kampında yer alan Başbakan David Cameron ve İşçi Partisi Genel Başkanı Jeremy Bernard Corbyn'in konuşmalarıyla bugün, ulusun bölünmesine neden olan referandum mücadelesi sonrası yaraları sarmak amacıyla, 'AB'den Ayrıl' kampına destek veren milyonlarca İngiliz vatandaşına ulaşmaya çalışacağı" belirtiliyor.
Times gazetesinde Philip Collins tarafından kaleme alınan makalede 'İngiltere hiçbir zaman bu kadar bölünmemişti' yorumu yapılıyor.
Collins, '10 haftalık referandum kampanyasının ülkede; yaş, bölge, sınıf ve eğitim temelinde fay hatlarını ortaya çıkaran bir korku gösterisi olduğunu' öne sürüyor.
Daily Telegraph'ın manşetinde Brexit kampında yer alan muhafazakâr milletvekillerinin Başbakan Cameron'a bağlılık açıklamaları bulunuyor.
Gazete, Brexit milletvekillerinin Cameron'ın başbakanlığa devam etmesini destekledikleri toplu açıklamalarıyla 'Başbakan'a sadakat yemininde bulunduğu' belirtiyor.
İşte, böylesine çalkantılı bir dünyada hiçbir "saray"ın kıymetine ömür biçilmiyor.