Dünden bugüne değişen düşman!
Günümüzde insanlık; kalitenin, verimliliğin, üretkenliğin, etkinliğin, yeniliğin, yaratıcılığın ve akılcılığın istilası altındadır. Eskiden cahillik tehdit ediyordu, günümüzde bilgi tehdit ediyor. Bütün ülkelerin firmaları ve insanları; iyiyi, en iyiyi, daha iyiyi üretmek için birbirleriyle kıran kırana yarışmaktadır. Dünya; kalite savaşları, verimlilik savaşları, yenilik savaşları, buluş savaşları, marka savaşları, firma savaşlarıyla karşı karşıyadır. Doğru yerde doğru zamanda doğru nitelikteki malı bulundurmak en büyük savaş stratejisi haline gelmiştir. Günümüzde ülkeleri diplomatlar değil tacirler temsil etmektedir. Klasik dönemde askerlerin yanında tacirler vardı, şimdilerde tacirlerin arkasında deniz piyadeleri var...
Küresel çağda savaşlar; damak zevki, tüketici tercihi, kanaati ve alışkanlıklarıyla teçhiz edilmiş ürünler arasında yapılmaktadır. Firmalar; daha iyisini, daha hızlısını, daha ucuzunu, daha kullanışlısını daha çabuğunu ve daha farklısını üretmek suretiyle insanları etki altına almaktadırlar. Bir ülkenin insanlarının zevklerini, kanaatlerini ve tercihlerini ele geçirmenin sağlayacağı avantaj; o ülkeyi klasik savaşlarla işgal ederek ele geçirmekten çok daha fazladır. Kalite ve ileri teknoloji ise toplumları ayartma ve cezbetmede kullanılan en önemli unsurlardır. Mal ve hizmetler aracılığıyla halkların gönüllü itaatkârlığı sağlanır.
Üretim, yönetim, teknolojik kalite vb. ülkenin ekonomik ve mali gücünü yükseltmekle kalmaz, aynı zamanda halkın kendine güven duymasını da sağlar. Böylece mali, moral ve milli yapı sağlam bir zemine oturmuş olur. Bu tür imkânlara sahip ülkelerin de düşmanı olmaz. En büyük düşmanı güçsüzlük üretir.
Bu bağlamda Türkiye toprakları üzerinde gözü olan sayısız ülke ve halktan söz edilebilir. Ancak onlar güçlü bir Türkiye’ye düşmanlık etmenin maliyetinin büyüklüğünü bildiklerinden dost bir söylem içine girmeyi kendileri açısından daha kârlı göreceklerdir. Esas olan yukarıda ifade ettiğimiz kalemlerde Türkiye’nin güçlü olmasıdır. Güçlü Türkiye’nin güçsüz düşmanı olmaz!
Düşüklük, uşak ruhluluk, korkaklık, tembellik, edilgenlik ve dilencilik gibi aşağılık tavırlar doğuştan gelmez, sonradan öğrenilir.
Halkta geriliğin ve yoksulluğun aşılamayacağı yönünde bir bilinç üreterek, yabancıya kul olmaya mecbur olunduğuna inandırılmak, bir halka yapılabilecek en büyük düşmanlıktır. Bir halka muhtaç olduğu gücün kendi yetenek ve çalışmasında değil de başkasına baş eğmek, onun emri altına girmek ve ondan dilenmekle sağlanacağını inandırılmaktan geçtiğini savunan düşünceden daha zalimi yoktur!
Kendi insanlarını kullanılmaya uygun hale getiren her sistem gerçekten halk düşmanıdır.
Halklara askeri işgallerin yaptıramadığını; ekonomik, ticari ve mali krizler yaptırmaktadır. Üretmeden tükettiren, gelir sağlatmadan gider yaptıran ekonomik düzen bozuktur.
Bir ülkede insanlarının karınlarını doyurmak ve onlara iş bulabilmek için yabancıya el avuç açmaya mahkûm eden her olgu, politika ve davranış o ülkenin en büyük düşmanıdır.
Dış yardım olarak ülkelerin aldıkları borçlar, bugünün nesillerini ve onların torunlarını birer rehine durumuna sokmaktadır. Ülkeler dış borçlarını ödemekten; eğitim, sağlık, yatırım ve diğer sosyal hizmetleri finanse etmek imkânı bulamamaktadır. Bir ülkeye ve halkına bundan daha büyük kötülüğü hiç bir düşman yapamaz!
Türkiye’yi ekonomik, sosyal, kültürel ve mali yönden güçten düşüren yabancı finans ve uluslararası ekonomik kuruluşların denetimi altına sokan her politika halk düşmanıdır.
Gerçek düşmanı; üretim-tüketim; çalışkanlık-tembellik; tasarruf-harcama; nimet-külfet; haz-elem; onur-konfor arasındaki bir yerde aramak gerekir. Bu anlamda Türkiye’nin gerçek düşmanları; yolsuzluk, üretimsizlik, bilgisizlik, değersizlik, umutsuzluk, güvensizlik, yoksulluk, verimsizlik, adaletsizlik, israf ve bütün bunları besleyen türlü çeşit damarlardır. Türkiye yolsuzluğu, işsizliği, kalitesizliği, verimsizliği, israfı, hortumculuğu, rüşveti, ve cehaleti yendiğinde gerçek düşmanını yenmiş olacaktır.