İran, Kafkasya'nın klasik oyuncularından görülse de yaşadığı ve hatta yaşamakta olduğu iç karışıklıklar ve uluslararası baskılar nedeniyle uzunca bir süre oyundan çekilmek zorunda kaldı. Fakat son gelişmeler İran'ın Kafkasya'daki çıkarlarının yeniden canlandığını gösteriyor.
Eski ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Zbigniew Brzezinski’nin vaktiyle belirttiği gibi, Türkiye jeopolitik hesaplamalara yabancılaştırılmamalı çünkü reddedilen bir Türkiye sadece güçlü bir İslamcı olmakla kalmayacak, aynı zamanda bölgenin istikrarını da bozabilecek bir kimlik taşıyor. Türkiye'nin bu yarıştaki rolü, jeopolitik eğilimlerinin yanı sıra, Rusya'nın bölgedeki hakimiyetini dengelemek olarak belirlenmiş durumda. Bu nedenle Brzezinski, Türkiye'deki siyasi gelişmelerin ve yöneliminin Orta Kafkasya devletleri açısından hayati önem taşıdığını savunuyor.
KAFKASYA'DA DENGELER DEĞİŞİYOR
Bölgedeki AB varlığı da son zamanlarda hissedilir oranda arttı. Birlik, Doğu Komşuluk Ortaklığı çerçevesinde bölge ülkelerini bir dizi reforma teşvik etti ve ödül olarak Gürcistan'a adaylık statüsü verdi. Ayrıca konumu ve transit yol sağlama potansiyeli, Kafkasya'nın Avrupa'ya enerji güvenliği garantisi olarak hizmet etmesine olanak sağladığı için AB’nin son zamanlarda en önem verdiği ülkelerden oldu. Bu doğrultuda Avrupa'nın stratejik bir ortak olarak bölgenin barışçıl kalkınmasına yardımcı olması ve güvenliğini sağlaması gerekiyor.
Ermenistan ve Gürcistan'ın aksine Azerbaycan, askeri veya ekonomik bloklara katılma isteğini açıkça ifade etmiyor. Ülke ne tam bir Rusya yanlısı ne de körü körüne Batı’yı savunan bir kimlik taşıyor. Azerbaycan yönetimi diğer taraftan bölgesel işbirliğinin önemini sıklıkla vurguluyor. Sonuç olarak sayılan ülkelerin tamamı Avrupalılaşma sürecinde farklı aşamalarda olsa da emin adımlarla yürüme eğilimine devam ediyor. Ancak AB'nin Orta Kafkasya'da güvenilir bir ortağa ihtiyaç duyması, Türkiye'nin AB’ye giderek daha fazla tepkili hale gelmesi ve Rusya'nın yaptırımlara yanıt vermemesiyle tam bir çelişki arz ediyor.
ÇİN'İN KAFKASLARA YAYILMA STRATEJİSİ BAŞARILI OLUR MU?
ABD uzun süredir bölgeyi ve özellikle Gürcistan'ı Ortadoğu'daki çıkarlarına yardımcı olacak ve terörizmin yayılmasına karşı stratejik bir tampon bölge olarak gördü. 2016 yılında ABD eski Savunma Bakanı Donald Rumsfeld, The Wall Street Journal'da yayınlanan makalesinde Gürcistan'ın stratejik konumunu şöyle vurguladı: "Gürcistan, eski Sovyetler Birliği'nin diğer ülkelerindeki cihatçıların Ortadoğu’ya akışına engel oluyor. Gürcistan hiç şüphesiz Karadeniz'i ve 'Yeni Avrupa'yı Rus maceracılığına karşı korumaya yönelik herhangi bir NATO konsorsiyumunun stratejilerinde, şüphesiz çok önemli bir yer tutacaktır.”
Bölgesel satranç oyununa yeni katılanlardan biri de artan jeopolitik nüfuzuyla Çin oldu: Çin İpek Yolu Projesi’ne ve 2017'den bu yana Trans-Hazar Uluslararası Ulaşım Rotası Projesi’ne katılarak bölgenin önemini daha da arttırdı.
KAFKASYA'DA YENİ UYUN KURUCU TÜRKİYE Mİ?
Milliyetçiliğin ve köktenciliğin giderek yeniden canlandığı bir dönemde kültürel boyut, özellikle de etno-dinsel faktör, jeopolitik değerlendirmeleri doğrudan etkileyen bir unsur olarak karşımıza çıkıyor. Tarihsel çatışmalar, Türkiye-Ermenistan ve Ermenistan-Azerbaycan arasındaki zorlu ilişkileri şekillendirirken, Rusya ile Ermenistan arasında dostluğu güçlendirdi. Fakat Rusya'nın Gürcistan'a yönelik ihaneti ve kötü muamelesi, ortak dini paylaştığı kuzey komşusundan giderek daha fazla uzaklaştırıyor. Gürcistan bünyesinde var olan farklı dinlere mensup halk kitlelerine rağmen Türkiye ve İran'la dostane ilişkileri giderek daha da güçlendiriyor. İran da son 5 yıldır Kafkas cumhuriyetleri ile oldukça olumlu bir politika güdüyor.
Kafkasya’nın coğrafi konumu, temsil ettiği din ve etnik köken çeşitliliğinin yanı sıra sınır bölgesi olma deneyimi, bölgenin 21. yüzyılın temel tehdidi ve güvenlik sorunları olduğu iddia edilen terörizm konusunda da hayati önem taşımasına olanak tanıyor. Böylelikle Kafkasya'nın medeniyetler sınırı olarak rolünü daha da güçlendiriyor.
ULUSLARARASI ÇIKARLAR ÇATIŞMALARA IŞIK TUTUYOR
Görüldüğü gibi Sovyet sonrası dönemde yaşanan gelişmeler ABD, AB ve Çin gibi yeni aktörleri bölgede nüfuz kurma ve bundan çıkar sağlama yarışına sokmuş durumda. Ancak olayların bu şekilde gelişmesi Rusya, Türkiye ve İran gibi büyük komşu jeopolitik güçlerin isteklerine aykırı. Büyük güçlerin siyasi çıkarlarının bu kadar küçük bir bölgede yoğunlaşması, bölgenin avantajlı jeopolitik konumunu ve ekonomik avantajlarının anlaşılması adına önemli bir ipucu veriyor.
Alman şair ve yazar Bertolt Brecht'in Kafkas Tebeşir Çemberi adlı tiyatro oyunundan bir alıntıyla söylecek olduğumuzda “Bölgedeki uluslararası çıkarların yapılanması, güç çatışmalarına ışık tutuyor.” Küresel güçlerin bu şekilde yoğunlaşması Orta Kafkasya ülkelerinin dışa yönelimlerini de şekillendiren en önemli unsurlardan. Jeopolitik söylem alanında bir bölge, büyük jeopolitik aktörlerin jeopolitik ve ekonomik çıkarlarına hizmet ediyorsa veya büyük güçlerin bu tür poli-ekonomik emellerine meydan okuma potansiyeline sahipse, jeopolitik açıdan önemi yadsınamaz.
Kafkasya, stratejik konumu ve çeşitliliği nedeniyle her iki özelliği de bünyesinde barındırıyor. Sonuç olarak Kafkasya karmaşık bir jeopolitik manzaranın ortasında yer almakta ve büyük güçler için ekonomik fırsatlar sunmanın yanı sıra kendisini 21. yüzyılın güvenlik kaygılarının sıcak noktasında bulmaktadır. Dört tarafında savaşların ve çeşitli gerginliklerin yaşandığı Türkiyemizin bölgede takınacağı tavır, Kafkasya’nın geleceğini olduğu kadar bizim de geleceğimiz hakkında oldukça önemli bir kimlik taşıyor.