Dualarımız sizinle!
Öncelikle yanıldığımı ifade edeyim… Diyanet ''Kur Korumalı TL Vadeli Mevduat Hesabı'' konusunda topa girmez zannetmiştim, yanılmışım!..
23 Aralık''ta şu satırları kaleme almıştım: "Diyanet İşleri Başkanı''na sormak lâzım aslında: Faiz, dövizdeki yükseliş karşısında mahcup düştüğünde, aradaki faiz farkını, Hazine''nin, yani vatandaşların karşılaması caiz midir? Bu konu kul hakkına girer mi? Para vatandaşın kesesinden çıktığına göre vatandaşa sormak ve helallik istemek gerekir mi?
Ne Diyanet''e bu sorular sorulabilir, ne de Diyanet cevap verebilir!.."
Diyanet''e soruldu ve Din İşleri Yüksek Kurulu cevap verdi… Cevapta, Hazine''nin karşılayacağı, yani kur farkı kadar kısım onaylandı… "Ancak içerisinde faiz unsuru bulunmayan herhangi bir uygulamaya devletin kendiliğinden belli oranlarda yaptığı mali katkı alınabilir" denilerek iş kitabına uyduruldu!..
Şimdi sıra geldi diğer sorulara cevap vermeye… Bu konu kul hakkına girer mi? Para diğer vatandaşların kesesinden çıkacağına göre onlara sormak ve helallik istemek gerekir mi?
***
20 yıl kadar önceydi... Paraya sıkışmıştım ve tek çarem arabamı satmaktı... Doğrusu satmak da istemiyordum, çünkü elim ayağım gibiydi...
Türkiye''de çok yaygın bir tarikata mensup arkadaşım bana formül önerdi... Ankara''nın Emek semtinde galerici tanıdıkları olduğunu, onlarla bu işi çözebileceğimizi söyledi...
Birlikte gittik... Galericiler de aynı cemaattendi... Başta sakalları olmak üzere, giyimleri ve konuşmalarıyla zaten ne kadar ''takva'' bir yere geldiğimiz anlaşılıyordu!.. Bizim arkadaşın onlara hürmet şeklinden aradaki hiyerarşi de ortaya çıkıyordu... Belli ki ''mürit ötesi'' galericilerdi bunlar...
Hem arabama binmeye devam edeceğim, hem de sıkıştığım parayı bulacağım formül neydi? Tabii bu arada günaha da girmeyeceğim!..
Anlattılar öğrendik... Birbirinden bağımsız iki ayrı ticaret yapacakmışız... Önce ben arabamı onlara satacak, paramı cebime koyacakmışım... Bu ticaret burada sonlanıyor...
Şimdi geliyoruz ikinci ticarete... Artık onların olmuş bizim ''eski araba''yı pazarlıkta kaça anlaşırsak geri alıyorum... Bu sefer aramızdaki ticaret vâde farklı!.. Tabii enflasyonun birkaç puan üzerinde!..
Net bir şekilde peşin, meselâ 15 bine sattığım arabayı daha galeriden çıkmadan taksit taksit ödemek kaydıyla 20 bine geri alıyorum!.. Böylece hem arabamı kullanmaya devam ediyorum, hem nakit paraya kavuşuyorum, hem de tefeye yani günaha bulaşmadan ticaret yaparak vâdeli borçlanıyorum!..
Ne var bunda değil mi? Ticaretin birinde araba satmış oluyorum!.. Diğer ticarette de vâdeli araba almış oluyorum!.. Yani arabamı tefeciye rehin verip, faizle para almamış oluyorum!..
Akıllarınca her şeyi kitaba uydurmuşlar!.. "Biz bu yöntemle birbirimizi kandırabiliriz ama tövbe hâşâ Allah''ı nasıl kandıracağız?" diye sorduğumda yüzüme nasıl da gaf yapmışım gibi baktıklarını ve pişkinliklerini çok iyi hatırlıyorum...
Din İşleri Yüksek Kurulu''nun "Devletin kendiliğinden belli oranlarda yaptığı mali katkı alınabilir" fetvası, uzun yıllar önce yaşadığım bu olayı hatırlattı bana…
Diyanet ''kur koruma'' üzerine gösterdiği hassasiyeti, keşke ''kul koruma'' üzerine de gösterseydi!.. Biz de dua etseydik "Allah''ım, insanlardan korktuğu için Mercedes''ini yenileyemeyen Diyanet İşleri Başkanımıza yeni bir Mercedes bağışla, milletçe içimizi parçalayan bu dram bitsin de, hepimiz rahatlayalım" diye…