Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Özcan YENİÇERİ
Özcan YENİÇERİ

Dost-düşman ve iktidar

Bir düşünür her şeyle dost olunuz; yalnızca dört şeyle dost olmayınız diyor: Uyku ile, politika ile, makam ve mevki sevgisi ile ve mal hırsı yani para ile.. Bunu doğulu bir bilge söylemiş.
Batılı bir bilgenin para için daha doğrusu iktidar için söylediği çarpıcı sözler var: “İnsanoğlunun hiçbir icadı para kadar kötülük saçıcı değildir. Ülkeleri harap ve yerle bir eden odur; dessaslığı öğreterek mertliği bozar ve böylece asil ruhları fenalığın iğrenç yoluna saptırır. İnsanları her türlü hileye başvurdurur ve onlara her günahı işletir.”
Doğulu ve Batılı ahlakın birleştiği çok nadir ortak paydalardan birisi yukarıdaki vurgulardaki ortak paydadır.
Çağımız gerçekten dost olunmaması tavsiye edilen amillere layığından fazla değer verilmesi yüzünden ahlak, erdem ve kimlik krizi yaşamaktadır. Parayla kiralanan katiller, parayla satın alınan arkadaşlıklar ve kısacası para üzerine oturan bir ahlak anlayışı toplumun ruhunu kemirmektedir. Kolektif şuur, kolektif egoya teslim olmuştur.
Altın daha doğrusu para neredeyse her şeyin ölçüsü haline gelmiştir. “Her insanın bir fiyatı vardır” sözü aslında bunu anlatır.
Söylemekten geçemeyeceğiz!
İnsan olarak yaratılmaktan daha büyük nimet var mıdır şu üç günlük dünyada? Birilerinin kiraladığı, bir başkalarının kullandığı, diğer birilerinin uğrunda canını feda ettiği veya insana kapadığı soğuk merhametsiz bir yüreği nasıl taşır insanoğlu göğüs kafesinde.
Her şey takas edilebilir mi?
Gerçekte her insanın bir bedeli var mıdır?
Dost olunması gerekenlere düşman, düşman olunması gerekenlere dost olmak neden daha cazip gelmektedir, insanoğluna?
Kim bozar dostluğu?
İlk insanların yaşadığı zamanlarda sefillik kol geziyordu, karın doyuracak lokma yoktu. Isınmak için insanlar birbirine sokuluyordu. İnsanlar komşuluğun, yani insanlığın sıcaklığıyla ısınıyordu.
Her şey var bugün. Bir eliyle dünyayı, diğeriyle uzayı kontrol eden insanoğlu eskisinden daha mutsuz ve güvensiz. Günümüz dünyasında insanoğlunun sebep olduğu felaketlerin, doğanın sebep olduğu felaketleri kat kat aştığı bilinmektedir. Güç, zenginlik, statü, prestij ve hükmetme arzusu her yanı bir ur gibi sarmış durumda. Bunları simgeleyen bir sarı efendi var. İnsani bütün ihtirasları simgeleyen bütün çağların en değerli madeni olan altın. Uğruna işlenmedik cinayet, ilan edilmedik savaş ve çevrilmedik dolabın kalmadığı altın. Onun için Shakespeare Atinalı Timon adlı eserinde yenilir yutulur cinsten olmayan tanımlamalar yapıyor. İşte o pırıl pırıl sarı efendinin bazı marifetleri.
“Altın, sarı, göz kamaştırıcı, değerli altın!
Bunun şu kadarı, karayı ak, çirkini güzel,
Eğriyi doğru, adiyi soylu, yaşlıyı genç, korkağı yiğit yapar.

.......Çeker güçlü insanların yastıklarını başlarının
altından;
Bu sarı köle
Din de kurar, din de bozar, kutsar lanetliyi;
Hayran eder herkesi kocamış cüzzamlıya;
Hırsızlara yer, senatörlere kürsüde
Ün, şan, saygınlık kazandırır;
Odur geçkin dullara yeniden koca bulan;
........Gel lanetli maden”
Shakespeare de yanıldı mı? Ona bunları söyleten insanın doğası mı? Yoksa kurt olan yanı mıydı? Karnı doymayan insandan erdem beklenmemeli. Bu içimizdeki şeytanın yani egonun felsefesidir. Tamam bir an için kabul edilsin. Ancak gerçekte bu hırs ve tutku karnı doymayanlardan çok; doyanlarda oluyor. Kâinattaki her şeyin insan için yaratıldığı düşünülürse; insanın yaratandan başka efendisinin olmaması gerekirdi. Altın ya da iktidar dediğin, yarın kaybedileceği mukadder olan bir güce ya da maddeye; geçici olarak sahip olmaktan başka nedir ki?

Yazarın Diğer Yazıları