Kıbrıs, 1950’lerin başından beri Türk dış politikasının en ağırlıklı, en belirleyici konularından biri olmuştur. O kadar ki, yetmiş yıldan bu yana Türk dış politikası zaman zaman sadece Kıbrıs’a odaklanmış, sadece Kıbrıs üzerinden yürümüştür. Kıbrıs, bütün uluslararası ilişkilerimizde daima önceliğe sahip olmuştur. Türkiye’nin Kıbrıs üzerindeki ulusal ve tarihsel hakları ve buna dayanan iddiaları; dış politikasında kilitlenmelere, Türkiye’ye bazı ülkelerce ambargolar uygulanmasına bile sebep olmuştur.
Son zamanlarda Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY)’nin Doğu Akdeniz’deki petrol ve doğalgaz kaynaklarına erişilmesi ve bunların işletilmesine ilişkin olarak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini hiç hesaba katmadan, tek söz sahibi kendisiymiş gibi bir tutumla ABD, İngiltere, Fransa ve İsrail ile stratejik ilişkiler içine girmesi, her türlü kışkırtıcı hamleye başvurması Kıbrıs’ı dış politikamızda yine en öne çıkarmıştır.
GKRY ve Yunanistan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti gerçeğini hiçbir zaman kabul etmedikleri, adanın tek hakimi gibi davrandıkları için kurdukları söz konusu bu ilişkiler Türkiye’nin çok haklı tepkisine ve itirazına neden olmaktadır.
Rumların özellikle dış politikada en iyi bildikleri şey, entrikadır. Bu alanda onlarla başa çıkmak hiç kolay değildir. Entrikanın onlara Tanrı armağanı olduğu bile söylenmektedir.
1970’lerde, 80’lerde Kıbrıs’ta on yıl kadar yaşamış olan yazar Refik Erduran 35 yıl kadar önce Milliyet’teki köşesinde şöyle bir rivayete yer vermişti:
Tanrı milletlere armağan olarak özel yetenekler veriyormuş. Yunanlılar bu yetenek dağıtımından geç haberdar oldukları için toplantıya en son gelmişler. Tanrı Yunanlılara sormuş:
-Siz ne istersiniz özel bir yetenek olarak?
-Biz güçlülük yeteneğini isteriz, demişler.
Tanrı şöyle açıklamış:
-Yazık, güçlülük yeteneği Türklere, çalışkanlık Almanlara, çıkarlarını çok iyi hesaplamak Yahudilere, söz verip caymak İngilizlere… verildi.
Yunanlılar tepinmişler:
-Olamaz, bu işte bir entrika var! Biz aldatıldık!
Tanrı Yunanlıları da özel yetenekten mahrum etmemiş:
-Madem böyle diyorsunuz, size özel bir yetenek olarak “entrika”yı armağan ediyorum.
İşte bu yüzden Yunanlılarla savaş alanlarında, er meydanlarında baş edilebilir; ama masada onlarla baş etmek çok zordur. Çünkü hiç kimse onlar kadar entrika bilemez!
Rumların entrikalarıyla baş etmeyi en iyi bilen, onları en iyi tanıyan Türk merhum Rauf Denktaş’tı. Çok değerli, çok birikimli bir devlet adamı ve bir lider olan ve Kıbrıs Türk Toplumunun haklarını her ortamda büyük bir ehliyetle savunan Rauf Denktaş, bilhassa Barış Harekatından sonra Rumlar tarafından bütün uluslararası platformlarda Kıbrıs’ta çözümün önündeki engel olarak gösterilmiş ve kabul ettirilmişti. Bu da yine bir Rum entrikasıydı.
Büyük Türk, büyük yurtsever Rauf Denktaş; 2004 yılında Kıbrıs’ta çözümün, barış ve uzlaşmanın ancak Rauf Denktaş’sız mümkün olacağı yanılgısıyla ve de AB’ye taviz uğruna AK Parti iktidarı tarafından kolayca gözden çıkarılmıştır. Buna rağmen on beş yıldan bu yana Kıbrıs’ta çözüm yolunda bir milim ilerleme sağlanamamıştır. Rauf Denktaş, stratejik bir mücadelede insan unsurunun nelere kadir olduğunun evrensel bir örneğidir.
Rumların Akdeniz’de gerginliği tırmandırdığı; entrikalara, katakullilere hız verdiği bir zamanda ne yazık ki onlarla oturduğu ikili-çoklu müzakere masalarında asla kül yutmayan yeni bir Rauf Denktaş’ımız yok!
Doğu Akdeniz bugün Rumların entrikalarıyla, ABD ve AB’nin de buna göz kırpmasıyla, İsrail’in de teşvikleriyle tarihinin en gergin, en kaotik günlerine doğru hızla yol almaktadır.