Doğru sözlülük ve cesaret
"Onlar düşünmezler ki, düşüncelerini apaçık söyleyen vatandaşlara kötü gözle bakılmaktan vazgeçilmezse artık Türkiye'de doğru sözlü ve cesur insan yetişmesine imkân kalmayacaktır."
Bu sözler Atsız'a aittir. 21 Mart 1934 tarihli Orhun dergisinde çıkan "Komünist, Yahudi ve Dalkavuk" başlıklı yazısında Atsız, dönemin dalkavukları için şunları söyler:
"Üçüncü düşman dalkavuktur. Bunlar da Yahudi gibi daima kuvvetli olan tarafı iltizam ederler (tutarlar). Hayatları 'yaşasın' diye geçer. Türkiye'nin fertleri, hükûmetin bütün icraatını beğenip alkışlamağa mecbur olmadıkları halde bunlar onu alkışlamayı 'farzı ayn' haline getirirler... Onlara göre inkılâbın öz çocuğu olmak için dalkavuk olmak lâzımdır."
Yazının başındaki cümleden sonra şöyle devam eder Atsız:
"Bu dalkavuklar daima Türkiye'nin en hür memleket olduğunu söylerler. Fakat ufak bir tenkit üzerine bastıkları yaygara ile düştükleri gülünç tezadı göremezler."
Atsız'ın yukarıdaki sözlerine yol açan olaylar, Türk Tarih Kurumu'nun çıkardığı dört ciltlik tarih kitabını tenkit etmesiyle başlar. 05 Kasım 1933 tarihinde Edirne'de çıkarmaya başladığı Orhun dergisinin ilk sayısında Atsız, söz konusu kitaplardaki "sülalecilik" anlayışını eleştirmiş ve yanlış bulduğu bazı noktaları da belirtmiştir.
Atsız'ın tenkidi üzerine o zamanki basında iki yazı çıkmıştır. Birinci yazı, 21 Kasım 1933 tarihli Hâkimiyeti Millîye (sonraki Ulus) gazetesinde A. Muhip (Dıranas) tarafından, ikinci yazı, 21 Ocak 1934'te yine Hâkimiyeti Millîye'de Edirne mebusu Şeref Bey tarafından yazılmıştır. Yazılarda Atsız'ı cüretkârlık ve inkılaba muhalefetle suçlarlar.
20 Şubat 1934 tarihli Orhun'da "Edirne Mebusu Şeref Beye Cevap" başlıklı yazısında Atsız şunları yazar:
" ... Ben kanunun bana verdiği selâhiyetler dahilinde büyük küçük herkesi ve her şeyi tenkit edebilirim. Edirne mebusu Şeref Bey! Bizim vekillerimiz olan sizlerin yaptığınız teşkilâtı esasiye kanunu (anayasa) mucibince her Türk hür doğar, hür yaşar; vicdan, tefekkür (düşünce), kelâm (söz), neşir (yayın) hakları Türklerin tabiî haklarındandır. Ben de Türk olduğum için bu haklarımdan bazılarını kullandım. Bunun inkılâpla, inkılâba muhalefetle alâkası yoktur. İnkılâba ve Türk kanunlarına muhalefet edersem memleketin polisi, müddeiumumisi (savcısı), mahkemesi vazifesini görür; başkaca gürültüye lüzum yoktur."
Yazı şu paragrafla biter:
"Size bir de tavsiyem var! Her şeyde, her münakaşada, her meselede kendi şahsiyetinize Gazi'nin heybetini siper etmeyiniz! İkimizin arasındaki bir münakaşaya derhal Gazi'yi karıştırmak hem doğru değildir, hem de yakışık almaz. Fazla olarak da sizin kendi hak ve kuvvetinize güvenemediğinizi gösterir."
Bunları niye yazdım?
Bir sebebi, bugünlerde Atsız ile çok meşgul olmamdır. Onun bütün yazılarını, dergileri bir bir tarayarak tekrar tekrar okuyorum. Okuyuculara da Türk fikir ve tartışma tarihinden, Atsız'ın tutumundan bazı örnekler vermiş oluyorum.
İkinci sebebi de dikkatli okuyucular fark edeceklerdir. 1930'ların basını ile 2010'ların basını arasında fark yok gibidir. Etraf dalkavuklarla doludur. Hükümetin icraatını eleştirenlerin vay haline! Dalkavuklar o zaman Atatürk'ü kendilerine siper ediyorlardı. Bugün Atatürk ile kıyas kabul etmez birilerini.
Şimdi biz de sorabiliriz: Düşüncelerini apaçık söyleyenler, yöneticileri eleştirenler linç edilirse ülkede doğru sözlü ve cesur insan kalır mı?