Diyanet ve camiler!
Diyanet İşleri Başkanlığı, “Yaşasın camiye gidiyorum” kampanyası başlatmış bulunuyor. 1-7 Ekim tarihlerini kapsayacak kampanya süresince çocuklar başta olmak üzere tüm aile fertlerinin cami ile buluşması için gayret sarf edilecek!
Biliyorum, bu kampanya bazılarını çok rahatsız edecek. Bir ara Diyanet İşleri Başkanı, “Kapatın şu televizyonları Kur’an okuyun” dediğinde farkına varmadan diken üzerine oturmuş gibi ayağa fırlayanlar olmuş, “Laik bir ülkede böyle bir davet nasıl yapılabilir” diye basmışlardı vaveylayı.
Oysa Kültür Bakanı çıkıp, “Kapatın şu televizyonları, zihnen ve bedenen obez oluyorsunuz, kitap okuyun” dese o Bakana alkış tutulurdu. Demek ki rahatsızlık duyulan şey “televizyonların kapatılması” ve “kitap okunması” çağrısı değil, “Kur’an okunması” çağrısıydı. Kitaptan değil Kur’an’dan rahatsızlık duyuluyordu. “Allah’ın kitabını okumayın, bizim yazdıklarımızı okuyun”
diyorlardı.
Peki. Biz ne diyoruz. Allah’ın kitabını da okuyun, kulların yazdıklarını da. Bizi asıl şaşırtan Allah’ın kitabının bazılarının ilgi alanına hiç girmemesi. İnsan hem Müslüman olacak hem “Allah ne demiş!” hiç merak etmeyecek, bu nasıl iş! Yine insanlar Müslüman olmayacak ama Müslüman bir ülkede yaşayacak da Müslümanların inandıkları, davranış şekillerini belirledikleri kitap nelerden bahsediyor hiç merak etmeyecek, bu nasıl iş!
Neyse...
Gelelim “Lütfen camiye” diye özetleyebileceğimiz Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kampanyasına..
Daha önce de bu köşede dile getirdik, ne cevap veren oldu, ne en ufak bir gelişme ve değişme... Mesele şu: Camilerin pek çoğu fotoğraf galerisine dönmüş durumda. Kâbe fotoğrafları, Medine fotoğrafları, Kudüs fotoğrafları ve o fotoğraflarda binlerce, on binlerce Müslüman... Namaza duruyorsunuz tam karşınızda Kabe’de tavaf yapan yahut Medine’de Allah Resulünü ziyaret etmekte olan Müslüman resimleri...
Bir cami imamına, “Hoca bunlara niye müsaade ediyorsunuz, kim yapıyor bunları?” diye sordum. “Cemaat yapıyor, çerçeveletip getiriyor, asıyorlar; söylüyoruz kâr etmiyor” cevabını verdi.
İmamlık nedir? İmamlık Allah Resulünün makamıdır. Her imam o camide Peygamberini temsilen bulunmaktadır. Hocanın anlattığına bakınca camide Peygamberin makamını cemaat almış. Böyle şey olur mu? İmam efendi de, muhtemelen, inatlaşırsam tayinim çıkar, düzenim bozulur diye caminin adım adım kiliseye benzetilmesine ses çıkarmaz olmuş. Bu kelimenin tam anlamıyla bir kıyamet alametidir.
Gelelim camilerin cemaatsiz kalışına...
Her taraf devâsâ camilerle dolu. Üç beş kişilik köylere öyle camiler yapılıyor ki, çinisi ile, mermeri ile, halısı minaresi, minberi ile iki cami için yapılan masrafla o köy halkı iki sene hiç ekip biçmese karnını doyurabilir. Ama cami boştur. Zaten o camiyi dolduracak insan yoktur. Aynı köyde parası olmadığı için okuyamayan onlarca çocuk, ilacını alamayan pek çok hasta vardır amma, bu haller, o muhteşem camiyi yaptıranların ilgi alanlarında değildir. İyi de, neden böyle olmaktadır? Böyle olmaktadır, çünkü biz artık Hz. Muhammed ve ashabının yaşadığı İslam’ı değil, bidatlerin ve İsrailiyatın nüfuz ettiği bir İslam’ı yaşamaya başladık.
Böyle olunca da toprak mescitlerde alnını secdeye koyan ve Kur’an’ın imanlarına kefil olduğu sahabenin... Ensar ve Muhacir toplam 400 ailelik o güzide topluluğun bir ömürlük bir sürede on milyonlarca kilometrekarelik, adaletin hâkim olduğu bir devlet kurmalarına karşılık; biz milyarları aşan nüfus ve basmaya kıyılamayacak halılarla donatılmış muhteşem camilerimize karışık, adaletsizliğin ve fuhşiyatın tavan yaptığı ve kâfirlerin hayranı, maşası ve sömürgesi durumuna düşmüş başıboş bir kuru kalabalıklar haline geldik...
Bu etkinlik dolayısı ile camilere gidecek olan Müslümanların bir o muhteşem camileri bir de dünya Müslümanlarının o camilerle tezat ikinci sınıf hallerini düşünmelerinde sayısız faydalar olacaktır!