Balbay''ın "Türkiye’nin her gün yaptığı seçim!" başlıklı yazısı şöyle:
"SARAY''IN İSTEDİĞİ GİBİ OLUYOR"
Önce bir başkent kulisi paylaşalım…
Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB) katlarında şu konuşuluyor:
“Saray, atacağı her adıma başkanımızı da ortak ediyor. Onun da görüş belirtmesini istiyor. Bu görüş tabii ki Saray’ın istediği gibi oluyor ama güç merkezi haline geliyoruz. Artık Suriyelilerin ülkeye nasıl uyum sağlayacağından sosyal medyaya nasıl bir düzen verileceğine kadar icraatın her alanında biz varız! Bunun devamında gerek başkanımız gerekse kurumumuz daha güçlü hale gelecek…”
Görünen icraat yorumcu istemez… Zaten gidiş bu yönde. Ne var ki DİB’in kurumsal olarak öne çıkmasının içeride ne tür yeni odaklar yaratabileceğini göstermesi bakımından yukarıdaki kulisi aktardık.
"ERBAŞ''I ÖNE ÇIKARIP DEĞİŞİK HEDEFLER EDİNMİŞ"
Erdoğan, Prof. Ali Erbaş’ı öne çıkararak değişik hedefler edinmiş olabilir…
Toplumda ortaya çıkacak hassasiyetin CHP’ye yönelik bir tepki haline gelmesini istemiş olabilir…
Çıkacak tartışma ile birlikte iktidarın ekonomide hiçbir hedefi tutturamaması, fakirlik getiren büyüme, dış politikadaki çuvallama ikinci planda kalmış olabilir…
Çekirdek tabanını selamlayıp bir arada tutmak istemiş olabilir…
Kafasında kurduğu halifeliğe giden yola bir taş daha döşediğini düşünmüş olabilir…
Ancak ortaya çıkan sonuç bütün bunların ötesinde…
***
Yukarıda bir bölümünü aktardığımız Erdoğan’ın olası hedeflerine karşılık başka nelerin olabileceğini de sıralayalım…
Dini vicdandan çıkarıp başta cüzdan olmak üzere yargıya, yürütmeye, yasamaya ortak ettiğiniz an, bunun temsilcileri ve görünen görünmeyen odakları ortaya çıkabilir…
Bu odaklar zamanla, “Topluma kabul ettirilmesi gereken her şeyi biz yapıyoruz. Ülkenin kurucu liderine hakaret edilecekse onu da biz yapıyoruz. O zaman niye asıl güç biz olmayalım” diye düşünmeye başlayabilir…
Bu düşünce, devamında “verilen işi en iyi kim yapar” yarışına neden olabilir. Bu durumda en radikal olan en güçlü hale gelebilir…
Zamanla dini değerler siyasetin bir parçası olmaktan çıkıp siyaset, dini temsil ettiğini düşünenlerin işlerinden biri haline gelebilir…
Bu sıraladıklarımızın devamının ne olabileceğini vurgulamaya gerek yok.
Lafın tamamı aptala söylenir!
Erdoğan-Erbaş ikilisinin icraatı ekseninde dikkat çekmek gerekirse şöyle bir özet yapabiliriz:
Türkiye her gün bir seçim yapmaya zorlanıyor; demokrasi mi Taliban mı? Kadınların yasalar önünde eşitliği mi, kadınların kapatılıp saklanması gereken bir meta haline getirilmesi mi? Halkın kendisini yönetenleri seçip denetlemesi mi, hükmedilen bir topluluk haline getirilmesi mi? Türkiye’nin kaynaklarının bu ülke insanları için kullanılması mı, kaynakların bir grup azınlık üzerinden vahşi kapitalizme peşkeş çekilmesi mi?
Türkiye’nin önüne her gün bu seçimler konuyor. Yukarıdaki ikilemlerde ikinci şık Erdoğan-Erbaş icraatının devamına giden yoldur!
***
"DİYANET''İN KARŞISINA CHP KOYMAK İSTİYORLAR"
İktidar, DİB’in karşısına CHP’yi koymayı hedefleyen bir icraat içinde…
Burada CHP’nin duracağı yer DİB’in karşısı değil, milletin yanıdır. Türkiye’nin en az yüzde 90’ı yukarıdaki ikilemlerde birinci şıkkı ister. CHP, bu istemi sahiplenmek, örgütlemek, güçlendirmek sorumluluğundadır.
Sorumluluk elbette salt CHP’nin sırtına da yüklenemez. Merkezde, merkez sağda, muhafazakâr demokrat kesimde de birinci şık baskınsa, onların temsilcileri de Erbaş’ın onda biri kadar konuşmalı.
Erdoğan her şeyi DİB’ine kadar zorlamak istiyor!
Yazıyı 2003-2010 arasında Diyanet İşleri Başkanlığı yapan Prof. Ali Bardakoğlu’nun “İslam Işığında Müslümanlıkla Yüzleşme” başlıklı kitabından bir paragrafla noktalayalım (sayfa 24):
“…İşin aslına gelince, İslamiyetin bir siyaset modeli, demokrasiyi öngörme, emretme veya reddetme gibi bir konumu olamaz… Din açısından önemli olan adalettir, adaletin gerçekleşmesidir. Önemli olan haktır, hakikattir, doğrunun egemen olmasıdır, zulmün haksızlığın olmamasıdır. Bunu kim sağlıyorsa İslam onu alkışlar, kim yapmıyorsa onun da karşısında olur.”