Diplomasi rezaleti
1998 yılında Türkiye ile Suriye'nin imzaladığı "Adana Mutabakatı" Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin tarafından Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın önüne konuldu.
Suriye krizinin patladığı 2011 yılından bu yana 8 yıldır şöyle bir tartışma yaşanıyor.
Gündemde yer alan en önemli soru şu:
Türkiye'nin, Rusya'nın, Amerika'nın, Fransa'nın, İngiltere'nin Suriye'de ne işi var?
Esad diyor ki, "Rusya'yı ben davet ettim."
Diğerlerinde tık yok.
Türkiye ise IŞİD'i, PKK uzantısı PYD ve YPG'yi işaret edip, "Birleşmiş Milletler angajman hakları" filan diyor ve "Sınırımdaki teröristlerin ülkeme tehdidine karşı askeri harekat yapıyorum" diyor...
Peki, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Cumhurbaşkanlığının ve Dışişleri Bakanlığının "Adana Mutabakatı" denilen anlaşmadan neden haberi yok?
Çünkü Türkiye'nin yetiştirdiği kıymetli Büyükelçiler kızağa alındı 16 yıl boyunca.
Bazı örnekler vereyim:
Refah Partisi eski milletvekili Merve Kavakçı, Malezya'da büyükelçi,
AKP eski milletvekili Murat Mercan Japonya'da büyükelçi,
AKP eski Milletvekili Abdülkadir Emin Önen, Çin Halk Cumhuriyeti'nde Büyükelçi,
AKP eski Milletvekili Tülin Erkal Kara Makedonya'da Büyükelçi,
AKP eski Milletvekili Zekeriya Akçam Cakarta'da Büyükelçi
AKP eski Sakarya Milletvekili, Şaban Dişli, Hollanda Lahey'de Büyükelçi
Ayşe Sayan Kuveyt'te Büyükelçi...
Bunlar nereden bilsinler "Adana Mutabakatı" denilen belgeyi?
Bunun adı açıkça diploması rezaletidir.
Büyükelçilerimiz, konsoloslarımız diplomasinin olmazsa olmaz hafızalarıdır.
16 yıl devleti "tek adam" anlayışı ile yönetirseniz Rusya'da işte böyle mahcup olursunuz.
Putin bahsetmeseydi Suriye ile ilişkilerimizi yeniden yapılandırmak için elimizde "Adana Mutabakatı" olduğundan habersizdik.
Aslında konuyu sıklıkla gündeme getiren uzmanlar da yok değil. Örneğin Maltepe Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Hasan Ünal bu konuyu değişik vesilelerle gündeme taşımış. Suriye ile aramızdaki savaş ortamına son verilmesini savunan Ünal, iki ülke arasındaki ilişkilerin de bu "Adana Mutabakatı" esas alınarak yeniden kurulması gerektiğini çıktığı televizyon programlarında, gazetelere verdiği mülakatlarda söylemiş sosyal medya hesabından da bıkmadan usanmadan paylaşmıştı.
Hasan Hoca ile uzun bir sohbet ettim. Önce 1998 yılı Ekim ayında "Adana Mutabakatı" diye bir belge imzalamaya zorlayan sebepleri sordum.
Suriye ile 1970'ler ve özellikle 1980'lerde ilişkilerimiz daha da kötüleşti. Suriye'yi demir yumrukla yöneten Hafız Esat bir yandan İsrail ile mücadelesine devam ederken, öte yandan da Hatay saplantısını sürdürdü.
Ünal "Adana Mutabakatı" işte böyle bir ortamda ortaya çıktığını, yapılan hiçbir uyarıyı ciddiye almayan Suriye'nin üzerine 1998 Eylül-Ekim aylarında gidildiğini söyledi.
Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Atilla Ateş Paşa'nın 16 Eylül 1998 günü Yayladağı'nda PKK saldırılarından doğrudan Suriye yönetimini sorumlu tutan konuşmasıyla kriz Ankara ile Şam arasında başladı.
Abdullah Öcalan'ın Türkiye'ye getirilmesi ile de "Adana Mutabakatı" imzalandı.
Peki, Adana Mutabakatı nasıl hayata geçecek?
Sorumu Prof. Ünal şöyle yanıtladı:
"PYD/YPG'ye karşı sınır ötesi operasyona hazırlanıyor Türkiye. "Adana Mutabakatı" ve 2010'da imzalanan anlaşma buna imkan veriyor; ama bir şartla.
Suriye hükümeti ile mutabakat.
Aksi takdirde Suriye böyle bir operasyonu protesto eder. Ayrıca Suriye hükümeti ile uzlaşıldığı zaman "Adana Mutabakatı" çerçevesinde iki taraf da kendi topraklarında diğeri aleyhine faaliyette bulunan hiçbir terör örgütüne izin veremez. Bu konuda her iki tarafın da yapması gereken işler olduğu açık."
Değerli okurlarım Türkiye elbette sınırındaki terör tehditlerini ortadan kaldıracak askeri güce sahiptir.
Ancak bu konuda diplomatik adımların Ankara ile Şam arasında atılması Türkiye'de 35 Milyar dolar harcadığımız yaklaşık 3,5 milyon Suriyeli 'nin ülkesine dönmesini sağlayacaktır.