Din, siyaset ve ideoloji
Evrendeki en büyük mucize insan beynidir. Beynin akıl, duygu, hayal kategorileri yanında bir de inanç kategorisi vardır. İnanç esas itibarıyla akıldan bağımsızdır. Tarih boyunca bazı insanların ve grupların, inançlarını akılla destekleme yoluna gittikleri doğrudur. Ancak inanç konularının mutlaka akıl ve bilimle kanıtlanması gerekmez. İnsanlar inanmak ihtiyacını duydukları için inanırlar.
Kutsal metinleri, düzenli ve belirli periyotlara bağlanan ritüelleri bulunan dinler sayılıdır. Budizm, Taoizm gibi Uzak-Doğu dinleriyle Musevilik, Hristiyanlık, Müslümanlık gibi semavi dinler bu tür dinlerdir. Bunlar arasında en soyut yaratıcı inancına sahip olan din Müslümanlıktır. Yaratıcı doğmamıştır, doğurmamıştır, eşi benzeri yoktur. Öncesiz ve sonrasızdır. Zamandan ve mekândan münezzehtir. Vâcibülvücuttur; yani varlığı vaciptir; herhangi bir sebebe, şarta, duruma, ön varlığa bağlı değildir. Soyut Tanrı inancı dolayısıyla İslam sanatı da umumiyetle soyut olmuştur.
Dinler, inanç alanına giren muktedir ve genellikle soyut varlıklara iman etme esası üzerine kurulu oldukları için insanlar tarafından yüce ve ulvi kurumlar olarak kabul edilir. İmanın konusu olan soyut varlık ve kavramlar madde, enerji, zaman, mekân ve determinizmle sınırlı değildirler. Bu özellikleriyle, zaman, mekân ve determinizmle sınırlı olan maddi âlemin dışında ve üstünde kabul edilirler.
Siyaset maddî âlemle ilgilidir. Toprak, hayvan, su, hava vb tabiat unsurlarının kullanılması, insanın yönetilmesi, mal ve eşya üzerinde tasarruf konularındaki düşünce ve uygulamalar hep maddî âlemle ilgilidir. Bu düşünce ve uygulamalar da siyasetin alanına girer. İdeolojiler de genellikle yukarıda saydığım alanlarla ilgilidir. Kısaca din manevi varlık ve kavramlara dayanır; ideoloji ise maddi varlık ve kavramlarla ilgilidir. Dinler yüce ve ulvi kabul edilen Tanrı’nın veya çok tanrılı dinlerde tanrıların eseridir; ideoloji ve siyaset ise insanın eseridir, beşerîdir.
Dini, siyaset ve ideolojinin alanına çekmek her şeyden önce dinin kendisine zararlıdır. Bu tutum, yüce, manevi ve ulvi bir kurum olan dini; beşerî ve maddi olan ideolojiler ve politikalar seviyesine indirmek anlamına gelir. Yani dini, bulunduğu yüksek ve manevi mertebeden indiriyorsunuz; insanoğlunun ürettiği ideoloji ve politikalarla yarışa sokuyorsunuz. Dine bundan daha fazla zarar verecek bir tutum düşünemiyorum.
Din, ideoloji ve politikayla yarışa sokulunca bakın neler oluyor? İdeolojiler, doktrinler, kısa ve uzun vadeli politikalar hayatın ve maddi âlemin binlerce problemini çözmek için bin bir türlü ayrıntıya girerler. Dini yarışa soktuğunuz zaman bu bin bir türlü ayrıntı için acaba din ne diyor, arayışına girersiniz. Bunun sonunda kutsal kabul ettiğiniz metinleri yorumlamaya, orasından burasından çekiştirmeye başlarsınız. Yani ilahî olan metne beşerî olan aklınızı sokarsınız ve beşerî olan aklınızla yaptığınız yorumun ilahî olduğunu öne sürersiniz; bir bakıma Tanrı’ya ortak olursunuz. Tefsir ilminde olduğu gibi iş sadece yorumda kalsa mesele yok. Filan bilgin böyle yorumlamış, falan bilgin böyle yorumlamış der geçersiniz. Fakat siz yorumu dünyevi bir probleme çare olarak yapıyorsunuz ve onu Allah’ın emri olarak takdim ediyorsunuz. Başka bir yorumcu da farklı bir yorum yapıyor ve o da Allah’ın emri böyle, diyor. Böylece, Allah’ın eşsizliği, tekliği üzerinde bu kadar titizlenen bir dinde Allah’ın ortakları çoğalıyor ve tefrikalar başlıyor. Nitekim ülkelerini şeriatla idare ettiklerini iddia eden birden fazla ülke var ve birinin uygulamaları diğerini tutmuyor.
Dünyevi meseleleri çözmek için kutsal metinler üzerinde yapılan yorumlar da ilahî olarak takdim edildiği için tartışılmazlık zırhına büründürülmektedir. Eğer bu zırh delinip tartışma açılırsa bu defa da Allah’ın sözleri tartışılmış gibi olmaktadır. Yani neresinden baksanız dine, kutsal metinlere ve Tanrı inancına zarar veriyorsunuz. Bu kısa yazıda bu tutumun topluma vereceği zararları anlatmadım. Bunları tahmin edersiniz ve zaten bunlardan bahseden de çok. Ben daha az bahsedileni anlatmak ve açıklamak istedim. Din adamları ve dinini seven insanlar, dini siyaset ve ideolojiden uzak tuttukları ölçüde dinlerine ve insanlara yararlı olurlar. Aksi tutumda olanlar da o ölçüde zarar verirler.