İnsanoğlunun tarih boyunca en çok ilgilendiği iki şey din ve para. Bu kavramlarla doğru ilişki kurabilen toplumlar her iki alanda da başarılı. Diğerleri ise her dönemde hüsranda.
Bu iki kavramın sosyolojik etkisini bilen egemenler bunları araç kılarak toplumları istediği gibi yönetirler.
Ortaçağ''da Kilise baskısıyla zifiri karanlık yaşayan Batılılar, aydınlanma çağıyla din anlayışını laiklikle aklileştirip etkisizleştirdiler. Yönetim esasını para üzerine kurarak kendilerini geliştirdiler.
Müslüman toplumlar ise ne yazık ki bunu beceremediler. Bunda Kur''an-da kamu hukukunun olmayışı kadar indiği coğrafya ve çevresinin kadim yönetim anlayışının bireylerdeki zihinsel tortularının etkisi var.
Müslümanlar Kutsal kitabında tanımlanmayan devleti, şahsi-ailevi saltanatlarına araç kıldılar. Dünyevi gerekirlik olan devleti de dini kılıfa büründürüp korku temelinde yücelttiler. Farklılık içeren düşünce ve fikirleri fitne saydılar. Fitnenin devleti dağıtacağı korkusuyla, devletin dayattığı baskı ve zulüm korkusu arasına sıkışıp kaldılar.
Semavi ve olmayan tüm dinlerin neredeyse tüm emir ve mesajları açık olduğu halde her dine mensuplar ruhban sınıfı yarattılar.
Böylelikle dini, ilahi mesajlarından koparıp kendilerince sahiplendikleri yeni bir din anlayış ve algısı oluşturdular.
Aklı başında okuması olan herkesin anlayabileceği bu mesajların ancak kendilerince izah ve tefsiri halinde anlam kazanacağını dayattılar. Ne yazık ki geçmişte görece başarılı da oldular.
Ancak durum artık değişti. Bu çağda çoğu ümmî din bezirganlarının ve hatta resmi din görevlilerinin etkisi zayıfladı. Bunun farkında olmalı ki geçenlerde Diyanet İşleri Başkanı, ülkede 25 milyon genç var ama ancak bir milyonu cuma namazına geliyor diye şikâyet ve itiraf etti. Zenginlik içinde yaşayıp fakirliği öven vaazlarının sonucunu hesap edememiş olmalı ki bu neticeyi fehm edemedi.
Bugün bile bizde ve dünyada din ve para konularının öyle kolayca anlaşılamayacağı pompalaması devam ediyor. Oysa her ikisi de çok açık mesaj ve kuralları olan alanlar. Din için laiklik, ekonomi için de aklîlik gerekli ve yeterlidir.
Nebati''nin anlamını bilmediği kelimelerden mürekkep ve okumadan yarısını bile asla tekrar edemeyeceği o cümle de bu hastalıklı zihnin ürünü. Ekonomi üretim, gelir, tüketim, tasarruf ve yatırım döngüsüyle işler. Bunları beceremeyenler ise Yunanca kelimelerle zırvalar lakin zırva tevil götürmez, karın da doyurmaz.
Herkes için anlamlı ekonomi iş, aş, ekmek, peynir, yumurta, araba ve kullandığı makine ve benzeri maddelerdir. Elini cebine attığında ya da kartı ATM ne soktuğunda paran varsa ekonomin iyi yoksa kötüdür. Bunu bilmemek için nebati olmak gerekir. Çünkü akıl sahibi insanlar bilir.
Devletten korkmadan, güvenlikli ve mutlu yaşamanın yolu demokratik hukuk devletinden geçer. Dolayısıyla dine tefsir, paraya tevil yerine makulü düşünme ve yapma mevsimine geçelim de huzur bulsun şu ülke..