Abdurrahman Dilipak, "YSK gerekçeli kararı açıkladı da" başlığıyla yayımlanan yazısında "‘Geciken adalet adalet değildir.’ YSK bir yargı kurumudur ve toplumun bu kadar ilgisinin yüksek olduğu bir konuda açıklanan kararda geç kalınmıştır" ifadesini kullandı.
"Kaldı ki, kararın vicdanları tatmin edeceğinden emin değilim. Karar ‘Karşı oy’larla birlikte 250 A4 sayfa. 4 karşı oy ise yaklaşık 40 sayfa. İlk karşı oy başkana ait 9 sayfa. 2. karşı oy yaklaşık 6, 3. karşı oy 5.5 sayfa. 4. karşı oy Yunus Aykın’a ait. O da 15 sayfa yazmış" diyen Dilipak, şöyle devam etti:
"Bakın çoğu tekrar, ‘kopyala - yapıştır’ yöntemi ile yazılmış, roman boy 600 sayfalık kitap. 30 ramazanda Kur’an-ı Kerim mealini bile okumuyor ki insanlar, bu ‘Gerekçeli karar’ı okusunlar.
Hemen göz gezdirecekler ve arama motorundan, mesela ‘oy hırsızlığı’nı aratacak, ki, ilk aranan o olmuş. 600 sayfalık dokümanda böyle bir şey geçmiyor. Birileri bunu tartışacak. Ve herkes hemen ve daha çok ‘Karşı oy’ yazılarını okuyacak. Ve tabii baştan başkanın yazdığı ilk 9 sayfalık bölümü. Ve bütün metni o ilk bakış açısı ile değerlendirecek, fanatik taraftarlar ve uzmanlar dışında.
Bu kararı savunan üyeler, öyle anlaşılıyor ki, kararın bölümlerini paylaşmışlar, sonra da herkes kendi bölümünü yazmış ve daha önce yapılan açıklamalardan da geniş alıntılar yapmışlar, ama birbirinin yazdıklarını bile okumaya fırsat bulamamışlar. Onun için de çok fazla tekrar oluşmuş.
İyi bir okuma ile böyle bir metinde çok fazla tenakuz bulmak zor olmasa gerek.
Zaten bu kadar zamanda böyle bir metnin tamamını müzakere yoluyla bırakın yazmayı, okumak da mümkün değil.
Sonuçta karar vericiler, toplumun suali mukadderlerine odaklanmak verine, verdikleri kararı gerekçelendirmeye odaklanmışlar. Oysa bu tür metinlerin başarısı, muhatabının anlayışı ile sınırlıdır. Ve sonuçta bu kararın siyasi polemiklere konu olması kaçınılmazdır. Onun için de yanlış anlama, yorumlama ve çarpıtmalara kapı aralamayacak bir hassasiyetle ‘efradına cami, ağyarına mani’ bir dille yazılması gerekirdi.İlk düğmeyi yanlış iliklemişseniz, ötekileri size doğru geldiği gibi iliklemenizin bir faydası yok. Bana kalırsa bu iş, daha seçim günü başladı ve hâlâ domino etkisi ile yanlış süreç devam ediyor.
Bakın bu süreçte alınan kararlar geçmişe ve geleceğe sirayet edecek. Yani metastaz yapma riski çok yüksek. Yani kriz bir kara deliğe dönüşme istidadı gösteriyor. Hukukun dejenere olması ile ortaya çıkacak kara delik hakikatleri yutsa da doymayacaktır.
Daha ilk günden, gerekçeli kararın yazılması aşamasında yine sorun yaşandı. Karar vericiler, kısa kararla sınırlı kalmayıp, genel değerlendirmelerle oldu bitti yeni hükümler şeklinde yorumlanacak ifadeler kullanınca, karşı oy sahipleri, gerekçeli karardaki bu yeni tesbitlere mukabil de karşı görüş yazmak istediler. Ve zaman doğal olarak uzadı.
Hukuk, polemik konusu yapılmamalı. Adaletin terazisi hassastır.
Bakın adalete güven sarsılırsa barış tehlikeye girer. Adalet mülkün temelidir. Adalet yoksa barış teslimiyettir. Adalet yoksa barış da yoktur. Bu evrensel bir kuraldır. Adalet ve barış yoksa hiçbir özgürlük güven altında değil demektir.
Bakın, bunları söylemek için metni okumayı bekleyecek olursak seçimin sonuna geliriz. Üretilecek sorulara kimse de cevap veremez. Kaldı ki, daha ilk günden YSK’nın asil ve yedek üyelerinin oylamaya katılması ile bir tartışma da başlamıştı. Bunlar başka yerlere sirayet edecek hadiseler.
Bu kararlarda bir sürü usulsüzlük, yanlışlık, kasta mebdi suç nitelikli müdahaleler sözkonusu. Bakın yarın bir savcı bu gerekçeli kararı alıp, bu tesbit ya da iddialardan yola çıkarak bir soruşturma başlatacak olursa ne olacak. Ya da soruşturmaması mı gerekiyor.
Suç varsa, kusur varsa, bunun bir cezası olması gerek. Bunun ucu da YSK ilçe, il ve merkezdeki karar vericilere kadar uzayabilir. Siyasi kişilere uzayabilir. O zaman ne yapacağız. Yapanın yanına kâr kalırsa o da sıkıntı, hesap sormaya kalkarsanız o da sıkıntılı bir konu.
Kaş yapayım derken göz çıkarmamalıyız.
Ben ilk bir göz gezdirmemde, karşı oylardan birkaçına bakınca, hiç detaya girmeden, daha ilk bakışta göze çarpan şeyleri yazmak istedim.
Birkaç hukukçu arkadaş, birkaç farklı açıdan konuyu gözden geçiriyor, ama öyle anlaşılıyor ki, bu koşuşturmaca içinde kimse bu kadar kapsamlı bir kararı, bu kadar kısa sürede yeteri kadar değerlendiremeyecek. Ve biz yine yargıyı, siyaseti, seçimleri tartışmaya devam edeceğiz.
Bilgi sahibi olmadan kanaatlerimiz üzerinden birbirimize verip veriştireceğiz.
Bir kısmı rahat, yukarıdan ne derlerse aşağıdakiler onu tekrarlayacaklar. Ama sorun da bu ya! Hakikati aramaktan vazgeçmek ve papağanlaşmak.
Bu işler nasıl böyle giderek içinden çıkılmaz bir hal alıyor. İşin içinde muhakkak Şeytani bir yan vardır da. Bizim ‘akıllılar’ nerede. Ne yapıyorlar. Paniklemeden kaynaklanan bir şaşkınlıkla açıklanabilir mi bütün bunlar. Sanırım, yasama, yürütme, yargı, STK, Media, birbirimizin işini kolaylaştırmak yerine, zorlaştırıyoruz. Birbirimize yardımcı olmuyoruz. Bu doğru değil. Hepimiz bu anlamda önce kendimizi eleştirmemiz gerek.
Sanki, birileri de, bulanık suda balık avlamak ister gibi, işi daha da içinden çıkılmaz hale getirmek için çalışıyor. Krizden nemalanan bir kesim var. Peki bu kötü gidişe kim dur diyecek.
Daha anlaşılır, tekrarlardan arındırılmış, başlangıçta verilen tartışmasız veri tablolarının referans alındığı, daha kısa bir metin hazırlanamaz mı idi.
Zaten süreçte farklı yerlerde çelişkili kararlar da verilmiş. Şaibeli oy sayısı seçimlerin yenilenmesine yeterli olacakken, bir de sandık kurullarının yanlış ya da eksik teşkilinin seçimin sonucunu etkileyebileceği gibi bir yorumla konu farklı bir tartışma zeminine taşınmıştır.
‘Karşı oy’ yazılarında birçok tartışmalı, çelişkili, yoruma açık konu, tekrar liste halinde sunularak aslında tartışma gündemi için yeni bir zemin oluşturulmuş oldu. Ancak, bu çelişkili durumlarla ilgili hâlâ toplum vicdanında tatmin edici bir açıklama ortaya konulmamakta, taraflar kendi siyasi çıkarlarına göre tartışmaya devam etmektedir. Merakla beklenen gerekçeli karar konunun vuzuha kavuşması ve adil bir sonuç için mevcut beklentilerin aksine, tartışmayı şiddetlendirici ya da arada kalan insanların siyasetten uzaklaşmasına sebeb olacak bir siyasi ortamın doğmasına vesile olacak bir süreç başlatacağından ciddi anlamda endişe ediyorum.
Neyse olan oldu. Hayat devam ediyor. Can sıkıcı başka olaylar da var ülkemiz, bölgemiz, dünya ile ilgili. Bazan gelince gelir işte. Sonra gün gelir bu da geçer ya hu!
Bu anlamda gözden kaybetmememiz gereken tek bir gerçek var: İmtihan oluyoruz. Sahi bütün bunlar olmasa, cennete ya da cehenneme gidecekler nasıl belli olacak. İman edenler için gam yok! Bizi gören, duyan, bilen, hüküm sahibi bir Allah var. ‘Sebeb ey!’ Sabır! Allah’ın yardımının bize ulaşmasını engelleyen söz ve işlerden uzaksak ne gam! Selâm ve dua ile."