Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Ahmet B. ERCİLASUN
Ahmet B. ERCİLASUN

Dil-lehçe-şive

1. Dil biliminde dil ve lehçeyi birbirinden ayıracak kesin bir ölçüt yoktur. En çok başvurulan "karşılıklı anlaşılabilirlik" ölçütü de kesin değildir. Ölçütün kendisi de uygulama yöntemi de tartışmalıdır. A dili ile B dili arasında ve B dili ile C dili arasında anlaşılabilirlik varsa, fakat A dili ile C dili arasında yoksa A ve B'ye aynı dil C'ye ayrı dil denemez. Bu, en basit matematik kuralına aykırıdır. Çünkü A=B, B=C ise A=C olur. Ayrıca anlaşılabilirlik ölçütünün hayatın içinde değil kâğıt üzerinde uygulanması da sorunludur.

2. Dil, lehçe, şive gibi terimlerin kullanılmasında siyasi anlayış ve tutum göz ardı edilemez. Birçok Slav dili arasında anlaşılabilirlik oranı yüksek olduğu hâlde bu Slav dillerini kullanan ülkeler kendi dillerini ayrı dil kabul ederler. Buna karşılık Çin içinde kullanılan Mandarin ve Kanton arasında anlaşılabilirlik oranı çok düşük olduğu hâlde Çin, onları ayrı diller olarak kabul etmez. 

3. Çeşitli Türk boylarının konuşma dilleri, Çarlık döneminde teşvik ve telkinlerle, Sovyet döneminde merkezî kararlar ve zorlamalarla yazı dili hâline getirilmiş ve her birinin ayrı dil olduğu oradaki Türklere kabul ettirilmiştir. Bugün Kazak, Kırgız, Özbek vb. Türk toplulukları, Türkçe deyince sadece Türkiye Türkçesini anlamakta; kendi dillerini ayrı diller olarak kabul etmektedir. Bu olgu, oradaki Türklerin serbest iradeleriyle değil Moskova'nın iradesi ile ortaya çıkmıştır.

4. Türkiye Cumhuriyeti, Sovyet hâkimiyeti altında kalmamıştır. Dolayısıyla Türkiye'de, Moskova'da belirlenen dil siyasetine uyulmak mecburiyeti de olmamıştır. Türkiye'de en az Ahmet Vefik Paşa'dan beri lehçe terimi kullanılmaktadır. Ahmet Vefik Paşa, Türk dilinin batıdaki koluna lehçe-i Osmânî, doğudaki koluna lehçe-i Çağatayî der. Şemseddin Sami'nin Kâmûs-ı Türkî'sinde de böyledir. Türkiye'de bugün de Türk dilinin kolları için lehçe ve şive terimleri kullanılmaktadır.

5. Lehçe ve şive terimlerinin günlük dilde başka anlamlarının bulunması, terim olarak onların Türk dilinin kollarını ifade etmelerine engel değildir. Çok anlamlılık, dilin en önemli olgularından biri olduğu gibi dil biliminin de en önemli konularından biridir. Terimlerde tek anlamlılık tercih edilirse de uzmanlık alanının dışına çıkıp halka yayılmış terimlerde bu mümkün olmaz. İngilizcede mouse bildiğimiz hayvandır ama aynı zamanda bir bilgisayar terimidir.

6. Dilin kolları arasında yalancı eşdeğer denilen bir olgu vardır. Düşmek sözü bir yalancı eşdeğerdir; Türkiye'de bildiğimiz anlamda, Azerbaycan Türklerinde "inmek" anlamındadır. Lehçe, şive sözleri de yalancı eşdeğerlerdir; Türkçenin birçok kolunda bu kelimeler "ağız, diyalekt" anlamına gelir. Azerbaycan Türklerinde "inmek" anlamına geliyor diye nasıl düşmek sözünün Türkiye'deki anlamını değiştirmek zorunda değilsek, lehçe ve şive terimlerinin anlamlarını da değiştirmek zorunda değiliz. Ancak diğer Türklere bu terimleri hangi anlamda kullandığımızı sakin bir şekilde anlatmamız gerekir.

7. Sovyetlerin dil siyaseti sonucu olsa da Özbek, Kazak, Kırgız vb. Türkler, Türkçe deyince Türkiye Türkçesini anlamakta; dolayısıyla kendi dillerinin Türkçe olduğu iddiasına karşı çıkmaktadırlar. Bu tabiidir. Öfkelenmek yerine tarihî süreci onlara sükûnetle ve delilleriyle anlatmak gerekir. Neredeyse yüz yıla dayanan bir bilgi ve anlayışın birkaç yılda değişmesini de beklememelidir.

8. Türkiye dışındaki Türklerin kendi dillerinden Kazakça, Tatarca, Uygurca, Türkmence vb. diye söz etmelerinin bir sakıncası yoktur. Türkiye'de elbette çoğunlukla Kazak Türkçesi, Uygur Türkçesi vb. kullanımları tercih ediyoruz. Fakat Kazakça, Uygurca vb. kullanımların da bir sakıncası yoktur. Çünkü +CA eki, Muharrem Ergin'in dil bilgisi kitabında da belirtildiği gibi dil isimleri de lehçe isimleri de yapar. Kelimelerde çok anlamlılık olduğu gibi eklerde de çok işlevlilik vardır.

9. Yenilik artı değer olmadığı gibi eskilik de eksi değer değildir. Hayatta ve bilimde "Her eski, yanlıştır ve kullanılamaz; her yeni, doğrudur ve kullanılması gerekir." diye bir kural yoktur. Doğruluk ve yanlışlık, eskilik ve yenilikten ayrı bir bölgüdür (kategoridir).

10. Hiçbir kişi ve hiçbir grup "Mutlaka bizim düşünce ve yaklaşımımız doğrudur." iddiasında bulunamaz. Her düşünce, görüş ve yaklaşım saygıya değer. İnsanlar kavga ederek, hakaret ederek, birbirini kırarak değil konuşup tartışarak anlaşmaya çalışmalıdırlar.    

Yazarın Diğer Yazıları