Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Ahmet B. ERCİLASUN
Ahmet B. ERCİLASUN

Dil kullanımı

İnsanlarımız dile bir hayli meraklı. Ancak bu merak daha çok kelimelerle sınırlı. Hatta diyebilirim ki kelimelerle de değil kelimelerin kökeniyle sınırlı. Oysa dil, kelimelerden çok ileri bir kavramdır.

Dil, kelimeler ve onların kökenlerinden ibaret bir olgu değildir. Kelimeler de onları meydana getiren seslerden ve kökenlerden ibaret değildir. Bir söz, ses yapısı ve anlamıyla birlikte kelime olur. Anlamı olmayan lakırdılar sadece ses yığınıdırlar. Modern dil biliminin kurucusu Saussure (Fransız olduğu için Sosür okumak gerekir, Sasür değil.) kelimelerin ses yapısı için "gösteren", anlamı için "gösterilen" terimlerini kullanır. Gösteren ve gösterileni de bir kâğıdın iki yüzüne benzetir. İki yüzü olmadan kâğıt olamayacağı gibi ses ve anlam olmadan da kelime olmaz.

Anlam da çok yüklü bir kavramdır. Sözlüklerde bazı kelimelerin anlamları birkaç sahife tutar. Alt anlamlar, mecaz anlamlar, belli kullanımlarda görülen anlamlar… Kaldı ki sözlüklerde verilen anlamlar o kelimenin bütün kullanımlarını içine almayabilir. Anlam yanında kelimelerin, toplumun görüp geçirdiklerinden, tarihlerinden gelen çağrışım yükleri de vardır. Söz gelişi "gazi" kelimesi düz olarak "gaza yapan" demektir. Ancak "gazi"nin bundan çok daha fazla çağrışımları olduğu muhakkaktır.

Dili sadece kelimeler olarak düşündüğümüz zaman dahi ilk akla gelen anlamlar ve kökenlerle yetinemeyiz. Kelimelerin taşıdığı tarih yüklerini ve kullanıma göre değişen ince anlam farklarını da dikkate almak zorundayız. Üslup sahibi şairler ve yazarlar çağrışımlara ve çalarlara (nüanslara) dikkat ederler.

Dil, kelimelerin birbirleriyle ilişkilerinden doğan karmaşık bir düzendir. Bu cümlede "karmaşık" kelimesini ilk anlamıyla kullanmadım; alt anlamlarından biri olan "anlaşılması güç, sofistike" anlamıyla kullandım. "Düzen" kelimesinin de birçok anlamı var. Bu cümlede düzeni "sistem" anlamında kullandım.

Evet dil, son derece karmaşık bir düzendir. Kelimeler nasıl sıralanacak, nasıl bir araya getirilecektir? Hangi kelimeler hangi kelimelerle, nasıl ilişki kuracaktır? Anlatılmak istenen, en iyi şekilde nasıl ifade edilebilir? Bütün bu sorulara cevap vermek üzere uzmanlar cilt cilt gramer ve kompozisyon kitapları yazarlar. Bilim adamları, daha önce göze çarpmayan bir özelliği, bir kullanımı göstermek üzere özgün araştırma yazıları kaleme alırlar. Bir dil üzerindeki araştırmaların sayısı binleri, hatta on binleri bulur; yine de araştırmaların sonu gelmez. Çünkü dil, sanılandan çok daha karmaşık bir sistemdir.

Türkçe uzun bir geçmişi olan ve milyonlarca insan tarafından kullanılan bir dildir. Dolayısıyla kelimelerin anlam yükleri, çağrışımları ve çalarları çok fazladır. Dilimiz, on binlerce yazar ve şair tarafından işlenmiş üslup özelliklerine de sahiptir. Bunlara atasözlerinin, deyimlerin, efsane, masal, halk hikâyesi, türkü, mani gibi sözlü ürünlerin üsluplarını da katmak gerekir.  Bugünün yazar ve şairi bütün bu yazılı ve sözlü birikimden yararlanmalıdır.

Yunus Emre'nin, Fuzuli'nin, Nedim'in, Ahmet Haşim'in üsluplarını düşününüz. Bir de Dede Korkut boylarındaki üsluba bakınız. Hüseyin Rahmi Gürpınar'ı veya Ömer Seyfettin'i okuyunuz. Bunlara karşılık Sait Faik'in hikâyelerinde dinleniniz. Yahut da Naki Tezel'in derlediği masallarımızdaki üsluba bakınız. Türkçe, böyle yüz binlerce metinlik bir birikime sahiptir.

Şimdi… Elimizde yazılı ve sözlü böyle bir birikim varken yeni kavramlarda niye güçlük çekelim? Yeni kavramlarla dili kullanmada niye sıkıntı yaşayalım? Niye kendimizi mail, like, selfi gibi üç beş kelimeye hapsedelim? Hiç şüphesiz teknolojiden kaçamayız. Fakat onların getirdiği kavramlara hâkim olabiliriz. "E-posta / elmek, beğen, özçekim" diyebiliriz. Nitekim diyenler var. Ne güzel!

Ancak tekrar hatırlatmalıyım. Dil, üç beş kelimeden ve onların kökenlerinden ibaret değildir. Dil, koca bir dünyadır; bir milletin dünyaya bakışı, evreni algılayışıdır; büyük ve zengin bir hazinedir. Dile ve Türkçeye sevdalı bir insan her şeyden önce bu hazineyi mümkün olduğu kadar çok özümsemelidir. Dede Korkut'u, Evliya Çelebi'yi, Reşat Nuri'yi, Peyami Safa'yı sindirmelidir. Bunları sindirmiş olan bir Türk zaten o üç beş kelimeye takılıp kalmaz; onların ve daha nice yabancı kavramın hakkından gelir.

Bugünkü sıkıntımız, dilimizin kendisinden gelmiyor. İnsanlarımızın söz varlığının yoksul olmasından ve dil kullanımındaki savrukluğundan ileri geliyor. Kendimizi dile meraklı, Türkçeyi seven insanlar olarak niteliyorsak zengin birikimimizden yararlanmak ve dilimizi düzgün kullanmak boynumuzun borcu olmalıdır.   

 

dfs-004-001-011-001-001-001-002-016.jpg

Yazarın Diğer Yazıları