Diktatörü neresinden tanırız?
1- Darbe dönemlerinde mahkemelerin bağımsız karar vermesi diktanın otoritesini bozar... Eğer ceza alması istenenleri mahkeme heyeti serbest bırakırsa ‘vatan haini’dir... Çünkü tahliye edilenler ya casustur ya da karşı darbeci... Serbest bırakılması gereken suçlular varsa, bu durumu adaletin tecellisidir, zaten o zanlılar kesinlikle ‘hayırsever’dir... Bu anlamda bizim 28 Şubat bile ‘tam teşekküllü darbe’ olmayı becerememiştir...
2- Dikta rejimlerinde kamu bankaları arpalıktır... Dibine kadar sıyırmazsanız arkanızdan ağlar... Eş-dost, sabi-sübyan, yandaş, candaş, imandaş bu kaynaktan ganimeti yağmalar gibi sebeplenebilmelidir... 12 Eylül bu konuda tutuktu ama 28 Şubatçıların performansı fena değildi...
3- Darbecilerin olmazsa olmazı ‘aile fotoğrafları’dır... Mekân çok da önemli değildir... Bazen bir stüdyoya doldurursunuz şebekenizi ve şeriklerinizi, bazen ‘yaban asması’ gibi balkonlardan sarkıtırsınız... Bu canlı türünün ortak özelliği, ‘aile saadetleri’ni mutlaka ölümsüzleştiren fotoğraf karelerine düşkün olmaları...
4- Alayı ‘fişçi’dir... Kaybedecek şeyleri fazlalaştıkça korkaklaşırlar, adaletten ve hukuktan çok ‘istihbarat’a güvenirler... Jurnalcilik hayatlarının şartıdır... Cadı avına bayılırlar... Kimseye güvenmezler, her türlü kurumdan ‘hukuksuz ihraçlar’ı desteklerler, ihraç edemedikleri zaman sürgüne gönderirler...
5- Darbeciler gitmemek için direnirler... Kurallar çıkarırlar veya kuralları değiştirirler... En büyük korkuları yaptıkları hukuksuzluklardan dolayı bir gün hesaba çekilme ihtimalleri... Sürekli ‘düşman’ icat ederek varlıklarının öneminin anlaşılmasını pompalarlar... Halkı açlık veya kaosla korkuturlar... Meselâ 12 Eylülcüler 82 Anayasası’nın propagandasını bu gerekçeye yaslamışlar, Anayasa’ya ‘yargıdan muaf’ tutulmalarını sağlayan madde koydurmuşlardı... Turgut Özal ise yasakların kaldırılması referandumunda halkı ‘eskiye dönmek’le korkutmayı ihmal etmemişti...
6- Darbe dönemlerinde medya iktidarındır... Manşetler ‘efendi’ için atılır, beğenilmeyen manşet veya haberler kellelere mâl olur... Medyada yükselmek için ‘rejisörün yatak odasından geçmek’ gibi efendilerin dizinin dibinden yukarıyı doğru mesafe almak vazgeçilmez bir kuraldır... Aksi hâlde kapıya jandarma dayanmasa bile maliyecinin eli tetiktedir...
7- Cuntacılıkta ‘ikinci adam’ yoktur... ‘Bir’den sonra ‘elli’ gelir... Aradaki boşluğa girmek isteyenler, yağcılıkta, saray şairliğinde veya limitsiz uşaklıkta mutlak surette başarı hikâyesine sahip olmak mecburiyetindedirler... Gerektiğinden taltif edilirler, gerektiğinde de kulaklarından çekilip atılırlar... Herkesin ‘üretim’ ve ‘son kullanım’ tarihi vardır...
8- Siyaset dinin hizmetinde değil, din siyasetin hizmetindedir... Kenan Paşa hazretlerinden de hatırlanacağı üzere ‘statükonun doğruluğu’nu onaylamak için kürsülerden ayetler hadisler okunur... Camiler, cumalar, hutbeler ‘siyasî otorite’yi meşrulaştırmak için ‘alternatif tıp’ niteliğindedir... Darbeci ‘din’i çok önemser... Gariptir, darbecinin ‘dindar’ı da, ‘lâik’i de dinsiz asla yapamaz!..
9- Oysa diktatörlükler de bir de ‘sandık dini’ vardır, paganizmi andıran... Sandığı kutsarlar ve onun varlığı üzerinden ‘millî irade’nin varlığını tescil ettirirler akıllarınca... Sisi’nin de, Kim Jong-Un’un da, Saddam’ın da ve bilumum diktatörlerin de sandığının bulunduğunu bilmezmiş gibi...
Allah’tan biz son on yıldır demokrasimize yönelik darbe girişimlerini başarıyla püskürttük de millî iradeyi ve rejimimizi koruduk!.. Şüphesiz bu gurur ve bu başarıda herkes paydaş...
Şimdi gidip, dince en saygınlarımızdan olan Eyyûb el-Ensarî’nin adının verildiği o Maldivler’deki ‘house’ın mukaddes plajında huzur içinde yağlı göbekleri bronzlaştırmak var sırada!..