Devletin gücü yetmiyor mu?
Ne oluyor? Bir avuç çapulcuya devletin gücü yetmiyor mu? Nedir bu gidip gelen kuryeler? Bölücübaşı muhatap alınmalıymış... O olmazsa Karayılan... O da olmazsa bunların siyasi partileri... Adam, on binlerce kişinin katili olarak idama mahkûm edilmiş. Öbürü, Irak’ın kuzeyinde mevzilenmiş; durmadan Türkiye’ye silahlı terörist gönderiyor. Siyasi partileri de “Kürdistan’ın sınırlarını çizdik” diyor... Türkiye Cumhuriyeti Devleti bunları muhatap alacakmış!... Kimin, hangi mevkinin Türkiye’yi bu kadar güçsüz, çaresiz, zayıf göstermeye hakkı var? Adamlar, daha geçen günlerde, uzaktan kumandalı mayınlarla onlarca askerimizi şehit etmedi mi? Neredeyse her gün şehit vermiyor muyuz? Bunların elebaşıları muhatap alınacakmış... Birileri bizimle şaka mı ediyor? Koca koca gazeteler, adı büyük yazarlar katillerle gidip konuşuyor; konuşma talep ediyor. Bunun da adı arabuluculukmuş... Gerekirse devletin en mühim makamları da bunlarla görüşebilirlermiş... Bu bir şaka değilse bir kâbus mu? Türkiye Cumhuriyeti Devleti, yıllardır eşkıyalık edip on binlerce insanımızı katleden çetecilerle masaya mı oturacak? Bu kadar âciz miyiz; bu kadar küçüldük mü?
Sorun, ne Güneydoğu Anadolu sorunu, ne terör, ne de Kürt sorunudur. Sorun bölücülük sorunudur efendiler! Eşkıya silahla veya siyasetle senin devletine ortak olmak istiyor; senin vatanından parça koparmak istiyor; Kürdistan’ın sınırlarını çizdik, diyor. Tam da hamaset söyleminin yeridir. Bu taleplere tek bir şekilde cevap verilebilir: Mehmetçiğin silahıyla. Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da devlete başkaldıran, devlete silah çeken karşısında Türk ordusunu bulur. Siyasi irade yalpalamazsa Türk ordusu bu işi birkaç ayda bitirir. Siyasete düşen, sonuna kadar ordunun arkasında durmaktır. Şehitlerin cenaze namazlarına katılarak kendinizi mazur gösteremezsiniz.
Siyasi irade, devlet makamları, bölücü söylemleri hiçbir şekilde müsamaha ile karşılayamaz; bölücü söylemlerin sahiplerini makamlarında ağırlayamaz. Devletin ciddiyetini ve gücünü makam sahipleri göstermeyecekse kim gösterecek? Eşkıya ne yılışık gülümsemelerle sindirilir; ne de yaptırımı olmayan parmak sallamalarla. Siz siyasiler, bölücülük karşısında gösterilmesi gereken kesin tavrı takınınız; gerekli kanuni tedbirleri alınız; sonrasını Türk askerine bırakınız! Bunu yapınız; mesele halledilir.
Uluslararası ilişkiler mi? ABD ve AB ne der, kaygıları mı? Onlar bir şey diyecek diye her gün bunca insanımızın şehit olmasına müsaade mi edeceğiz? Memleketimize Türk milletinin yanında bir ortak kabul etmek için masaya mı oturacağız? Ne zamandan beri yabancı güçler, bir ülkenin bölünmesine yol açabilecek müdahalelerde bulunuyorlar? Bu tür müdahaleleri kabul eden ülkeler bağımsız sayılabilir mi? Yoksa zaten bağımsızlığımız elden gitti de milletten mi saklıyorsunuz? Bu kadar yılışma, bu kadar kıvrılışma, bu kadar bükülüşme bu sebeple mi? Dik durmak, millete gerçekleri anlatmak o kadar zor mu?
Bağımlılık her şeyi yok eder. Hürriyeti, şerefi, haysiyeti, namusu... her şeyi yok eder. Ancak bağımsız bir ülkenin vatandaşları sokaklarda başları dik dolaşabilirler; şeref ve haysiyetleriyle yaşayabilirler. Ancak bağımsız bir devletin yöneticileri, makamlarında şeref ve haysiyetleriyle oturabilirler. Bağımsızlık yoksa bunların hiçbiri yoktur; o makamlarda oturmanın da bir anlamı yoktur. Ben, Türkiye’nin hâlâ bağımsız olduğunu düşünüyorum. Eminim ki Türkiye’yi yönetenler de böyle düşünüyor. O hâlde nedir bu gidip gelen kuryeler? Nedir bu filanın veya falanın muhatap alınacağı söylentileri? Nedir bu eşkıyanın siyasi temsilcilerini ağırlamalar? Kimin, hangi makamın Türkiye’yi bu kadar güçsüz, çaresiz, zayıf göstermeye hakkı var? Devletin gücü, bir avuç çapulcuya yetmiyor mu? Yetmiyor mu?