"Devletin başına millet gelecek"

Meral Akşener'in Trakya turunda ikinci gün. Geceyi Tekirdağ'da geçiren ve kaldığı otelde geç saatlere kadar bölgenin farklı yerlerinden gelen heyetlerle görüşen Akşener, akşam saatlerindeki Kırklareli programı öncesi Tekirdağ ve Kırklareli'nin ilçelerini ziyaret etti.

İlk durak Muratlı; sonra sırasıyla Kapaklı, Saray, Çakıllı, Vize...

MHP'liler Akşener'i Kapaklı'da Mehteran'la karşıladı; soğuk havaya rağmen ilçe meydanına kadar devam eden bir yürüyüş yapıldı. Burada da kadınlara özel ilgi gösteren Akşener yolunun üzerindeki bir pastanede partili kadınlarla çay içip sohbet etti.

Akşener'i destekleyen kadınlarla ayaküstü sohbetimizde söyledikleri şu:

- "Bir umut" diyoruz... Genç olduk, evlendik, anne olduk, yaşı bizden de büyük olanlar var; ömrümüz boyunca MHP'nin iktidarını bekledik, göremedik, daha ne kadar bekleyeceğiz...

- Çocuklarımızdan oy isteyemez hale geldik...

***

Konuşmalarında sık sık kullandığı bir ifade var Akşener'in. Diyor ki;

"Bu bizim kendi evimizi düzenlemek için geliştirdiğimiz bir demokratik hak talebiydi ama şimdi bir halk hareketine dönüştü..."

Kısa sürede cereyan eden bu "büyüme", "çoğalma" hali memnuniyetin yanında tedirginlik de yaratıyor kimi ülkücülerde. Nitekim, Trakya ziyareti sırasında bu "endişe" bizzat Akşener'in kendisine de iletildi:

- Benim arkamdan gelen bu kadar insan var, şöyle gücüm var böyle rüzgarım var diyebilirsiniz... Yarın olur da olağanüstü kongre gerçekleşmezse, bu iklime güvenerek ayrı bir parti kurmaya kalkışacak mısınız. Öyle yaparsanız hem o tarafı bitirirsiniz, hem bu tarafı. Biz bu ihtimali doğuracak bir harekete destek vermeyiz.

Akşener, "Benim bir B planım yok. Neysem oyum. Bu mücadelemi de MHP'nin içinde yürüteceğim, vazgeçmeyeceğim" diye cevap vermiş bu endişelerini dile getirenlere.

***

Saray'da Akşener'in konuşmasını beklerken Süleymanpaşa İlçe Başkanı Sertaç Alkaya ile karşılaştık. İmza veren ve fakat hâlâ görevde olanlardan Alkaya. "Yarından itibaren bizi de alırlar artık herhalde" dedi; yüzünde belli belirsiz bir gülümseme.

Saray'da karşılaştığımız bir başka partili eleştiride bulunmanın yahut daha iyisini arzulamanın ihanetle eşdeğer tutulmasına tepkili:

- Ben okul başkanlığı yaptım. Ocak yöneticiliği yaptım. Her seçimde görevim olmamasına rağmen gönüllü çalıştım, şimdi birilerinin sözlerinden etkilenen 15 yaşındaki çocuk bana gelip "bu ülkücülük mü" diye hesap soruyor. Ülkücülüğün ölçüsü kimin elinde, biz "kime göre ülkücü" olmak zorundayız. İnandığımız doğrulara rağmen ülkücü olabilir miyiz...

***

Vize, MHP'nin Trakya'daki nadir belediyelerinden biri. Olağanüstü Kongre talebiyle imza da veren belediye başkanı Sedat Balkı karşıladı. Belediye Başkanlığı'nı da ziyaret eden Akşener, "Bu her şeyimize karışan, her konuda neyi nasıl yapmamız gerektiğine dair bir fikri olan ve bu fikri dayatan zihniyete karşı bir meydan okumadır" dediği Vize'den "Trakya kızı sözü" verdi kendisini dinleyenlere.

Gittiği yerlerde "Devletin başına Meral gelecek" sloganlarıyla karşılanan Akşener, "Devletin başına millet gelecek" diyerek kesiyor bu sloganları;

"Bugüne kadar millet adına gelip milletin anasını ağlattılar, bu sefer milletin kendisi gelecek."

***

İki gündür, çoğu sohbette soruldu:

Peki siz ne düşünüyorsunuz?

Ben, daha önce de çeşitli vesilelerle belirttiğim gibi Devlet Bahçeli'nin "MHP'ye operasyon" endişesini paylaşanlar cephesindeyim.

MHP'nin ve diğer muhalefet partilerinin -şimdilik- "etkisiz eleman", "seyirci" pozisyonunda olduğu kıran kırana bir savaş yaşanıyor Türkiye'de;

Bir varlık-yokluk mücadelesi.

Ve bu savaşın tek bir galibi olacak; ya Tayyip Erdoğan, ya Fethullah Gülen. Bir "beraberlik" ihtimal dahilinde bile değil çünkü artık "beraber" var olamayacaklarını ikisi de (iki taraf da) çok iyi biliyorlar.

Erdoğan gücünün doruğunda. Zirvesine yerleştiği devleti, devletin kendisine sağladığı gücü kullanarak arındırıyor "düşmanlarından". Gülen cephesinden bakınca ise "yargı düştü" -ya da biz öyle zannediyoruz-, "Emniyet düştü" -ya da biz öyle biliyoruz-, "medya düştü" -gemiyi ilk terk edenler kripto çıkmazsa görünen bu-...

Ne kaldı geriye? Gülen ve cemaati hakikaten "savaşmak" niyetindeyse, neyle yapacak bunu?

Siyaset!

Net.

Şu aşamadan sonra iktidar partisi içinde barınabilme imkânı kalmadığına göre iki yol var önlerinde; ya parti kuracaklar, ya muhalefete nüfuza çalışacaklar. CHP'de hali hazırda yeterince "temsilcileri" var ama CHP'nin "potansiyeli", "doğal sınırları" değil Erdoğan'ı yenmeye, ondan kurtarmaya bile yetmiyor cemaati.

Ama MHP öyle değil; Türkiye'de milliyetçi-muhafazakâr seçmenin ucu açık. İkna kabiliyetin, organizasyon yeteneğin, liderlik karizman varsa al alabildiğin kadar; memba... Hele bir de MHP'yi geleneksel, kurucu misyonundan arındırıp "merkez sağ parti" çizgisine çekebilmek mümkün olursa, hadi o olmadı, burada oluşacak bir mağduriyet hikayesinin üzerine yeni bir "merkez sağ" parti inşa edilecek olursa, tadından yenmez valla!

Bugün böyle bir projenin işletildiğini söylemiyorum. Ama doğa boşluk kaldırmaz. Tam da cemaat için siyasi cepheye sahip olmanın hayati ihtiyaca dönüştüğü bir dönemde bu boşluğun oluşmuş olmasının sebebi, ne bir proje, ne bir komplo, ne bir tuzak değil tamamen doğal nedenler, yani MHP'nin 1 Kasım seçimlerindeki ağır mağlubiyeti ile tabanının sabır taşını çatlatmanın başarılmış olmasıdır.

Kimse ne kendisini, ne başka kimseyi kandırmasın; bu "zemin"in bir "operasyon" için kullanılma olasılığı bulunuyor olabilir ama bu "zemin", bir "operasyon" ile meydana gelmemiştir. Bu manada bir vebal varsa tepeden tırnağa; yani Genel Merkez yönetiminden, sandık görevlileri organizasyonundaki lakaytlıkları tescilli, tanıklı olan mahalle teşkilatlarına kadar bütün mevcut yönetimin "ortak sorumluluğu"ndadır. Sadece Genel Merkez yönetimini değil bu "başarısızlığın" ortakları oldukları halde şimdi bütün suçu Balgat'taki bir avuç insanın üzerine atıp kaçanları da aynı derecede hayretle izliyorum kendi adıma; sanki Mars'taydı bu arkadaşlar 1 Kasım gecesine kadar! Ki öyleyse de sormak gerekmez mi; mücadele zamanı sahada olmaları gerekirken neden Mars'taydılar?

Buraya kadar hiçbir itirazım yok...

Benim anlamadığım, MHP Genel Merkez yönetimi madem partilerinin bir operasyonla karşı karşıya olduğunu düşünüyorlar; madem böyle -sadece MHP için değil devletin yönetim şekli yani rejimin değiştirilmesinin tartışıldığı şu günlerde Türkiye Cumhuriyeti için de hayati olan- bir "eksen kayması" tehlikesi var;

Ne diye saflarını sıklaştırmak yerine tabanlarını bu tehdidin kucağına itiyorlar?

Velev ki bir aday cemaat operasyonu, ötekisi dış mihrakların oyunu, bir diğeri nankör, hain bilmem ne; -hadi onları besleyip, büyüten, partilerinin en tepesine getirenler kim, ne oluyor bu durumda sorusundan da vazgeçelim- ya önceki gün Tekirdağ'da, dün Kırklareli'nde gördüğüm insanlar? Onlar kim?

Kimini üniversiteden, kimini ülkü ocaklarından tanıdığım, hatırladığım bu insanlar da mı birilerinin sızdırma "elemanı"; teziniz buysa bu sizi aldatılmak ve kandırılmak konusunda AKP ile yarıştırmaz mı? Partinizi zaten çoktan teslim etmiş olduğunuz anlamı taşımaz mı?

Ha öyle değilse, bu insanların gerçekliğini, "öz evlatlarınız" olduklarını kabul ediyorsanız, o zaman eleştirilerinin, itirazlarının, kaygılarının da "gerçekliğini", "içtenliğini" görmeniz ve "taleplerinin gereğini" yerine getirmeniz gerekmez mi?

Her şey bir yana sırf partinizi iddia ettiğiniz o operasyona maruz bırakmamak için bile seçmenin de kendi teşkilatlarınızın da verdiği mesaj doğrultusunda, sizin terazinizde de "öz-hakiki ülkücü" çıkan ve MHP'nin misyonunu iktidara taşıyabilme kabiliyet ve enerjisine sahip bir yeni/yeniden yapılanmanın önünü açmanız gerekmez miydi?

Ne diye bir "korku senaryosu" olarak dillendirdiklerinizin ekmeğine yağ sürecek mağduriyetleri kendi ellerinizle yarattınız, yaratmaya da devam etmektesiniz?

Birer "yargı" olarak sıralamıyorum, sahiden "anlamak" için soruyorum bu soruları; çünkü eğer kaygılarınız yersiz değilse -ki yersiz olmadığına inanıyorum ben de-, son tahlilde sadece "biz demiştik" demek için hem MHP'yi, hem de Türkiye Cumhuriyeti'nin rejimini böyle bir riske sokmanın da bir vebali yok mu?

"Yine" bütün dedikleriniz doğru çıkarsa, "yine" övünebilecek misiniz "öngörülü" oluşunuzla; hiç mi suçluluk duymayacaksınız sahi?

Yazarın Diğer Yazıları