Devleti suçlayan bildiriciler!
1128 akademisyen-aydın kılıklı kişi devlet düşmanı bir bildiri yayınlıyor: Bildiri, suçlamakla kalmıyor devletin vatandaşlarına karşı şiddet uyguladığı, suç işlediği, dahası halkına karşı katliam yürüttüğü iftirasını ediyor.
Malum bildiri duyulur duyulmaz Cumhurbaşkanı'ndan Başbakan'ına herkes tarafından haklı olarak eleştirildi ve kınandı. Terör örgütünün bölgeyi kan banyosuna çevirdiği bir zamanda böyle bir bildirinin yayınlanabilmiş olması kamuoyunda büyük bir şaşkınlık ve hayret yarattı. Hâlbuki Türkiye, her dara düştüğünde adeta düşmana ve haine askerlik yapan bir kesim olmuştur.
Teröre askerlik yapan yıkım ekibi!
Bu kesim her zaman barış-demokrasi-insan hakkı gibi herkesin ortak değeri olan kavramları kullanmışlardır. Bu güruhun örnekleri yakın tarihimizde vardır. Bunların tarihteki en önemli temsilcilerinden birisi Ali Kemal'dir. O Kuvayı Milliye Hareketi için şunları söyleyebilmiştir: "Teşkilat-ı Milliye sergerdeleri, bu mahlûklar kadar başları ezilmek ister yılanlar tasavvur edilemez. Düşmanlar onlardan bin kerre iyidir." (23 Nisan 1920, Peyam-ı Sabah) Ali Kemal, Kurtuluş Savaşı'nın geleceği için "Bu çılgınca teşebbüsün acı sonucu ne olacaktır, size bir kelime ile özetleyelim: İzmihlal!..(çökme) Gene izmihlal!.. Daima izmihlal!.."
İngiliz Muhipleri Cemiyeti üyesi Mustafa Sabri, 1 Temmuz 1927'de şunları söyler: "Tövbe yarabbi tövbe Türklüğüme/ Beni Türk milletinden addetme." Sonuçta İstiklal Savaşı'nı bu hain sesler değil "Ben bir Türk'üm dinim, cinsim uludur" diyenler kazanmıştır.
Demem odur ki Türkiye'de Türk tarihi ve Türkiye'nin çıkarları aleyhine faaliyet gösteren bir yıkım ekibi her zaman olmuştur. Bundan birkaç yıl önce İngiliz Muhibbi Cemiyeti üyelerinin günümüzdeki devamları aydın ve yazar kılıklı adamlar "Ermenilerden" 1915 olayları, Rumlardan 6/7 Eylül olayları ve mübadele dolayısıyla özür dileme kampanyaları düzenlemişlerdi.
Aynı damarın 2015 yılındaki temsilcileri ise Ankara'da yüze yakın vatandaşın ölmesiyle sonuçlanan terör saldırısını "devletin, milletin birliğine bütünlüğüne yönelik bir saldırı değildir. Direkt devletin millete saldırması" olarak nitelemişlerdir. Katil devlet sloganları atmışlardır.
Genleri tarihin derinliklerinde bulunan güncel ihanet bildirisinde ise şu cümleler yer alıyor: "Devletin Cizre, Dargeçit, Silopi, Sur ve daha birçok yerde başta Kürtler olmak üzere tüm vatandaşlarına karşı işlediği suçlara ortak olmayacağız diyoruz."
PKK'ya arka çıkmak!
Bakmayın bildirinin "Bu suça ortak olmayacağız" başlığını taşımasına. İmzacılar suçun ortağı değil bizzat faili, sahibi, teşvikçisi, tahrikçisi ve yönlendiricisi olduklarını ortaya koymuş olmaktadır.
Attıkları imzalarla PKK'nın terör eylemlerini aklamış, teröre karşı vatandaşın güvenliğini ve kamu düzenini sağlayanları ise suçlamış olmaktadırlar.
PKK destekçisi ve propagandisti bildiriciler hendekleri kazan, barikatları kuran, evleri silah deposu haline getiren, sokakları bombalarla dolduran, halkı canlı kalkan olarak kullananları masumlaştırmış oluyorlar.
'Devletin işlediği suçlara ortak olmayacağını' söyleyen bildiriciler PKK'nın işlediği insanlık suçlarına ise seve seve ortak oluyorlar.
Teröristlerin ambulanslara saldırmasına, itfaiyeye ateş açmasına, okulları tahrip etmesine ve camileri yakmasına sessiz kalarak destek sunmuş oluyorlar.
Ülkenin varlığına, devletin birliğine ve milletin bütünlüğüne kast eden hain emelleri bildiriciler 'demokratik hak talebi' olarak niteliyorlar.
Terörü demokratik hak; teröre karşı vatandaşın can güvenliğini sağlamayı ise devletin suçu olarak nitelemek akıl değil ahlak kusurudur.
Bazı aklı evveller 'asıl olan fikir özgürlüğüdür, her görüşün açıkça söylenebilmesidir' diyerek 'akademisyenlerin bildirisinde şiddeti öven herhangi bir satır yok!' diyorlar. Doğru ama eksik, bildiride şiddeti uygulayan teröristleri yeren de herhangi bir satır yok. Teröriste karşı vatandaşını koruyan devleti suçlu ilan eden satırlar var. PKK ağzıyla devleti suçlamak katillere destek sunmaktır!