"Devlet" öldü!

Keşke haber spikerlerinin, "bibere rekor zam"la aynı tonda okudukları haber metnindeki gibi olsa "hayat":

- Mardin'de terör saldırısında yaralanan Derik Kaymakamı Fatih Safitürk şehit oldu.

Nokta.

Ve her şey kaldığı yerden devam ediyor sonra:

- Kaymakamlık binasında ise onarım çalışmaları devam ediyor.

***

Bakın bu fotoğrafa; parçalanıp sağa sola saçılmış halde gördüğünüz ne varsa "devlet".

KHK'yla aslında "ölüme" atanan ve "ölüme atandığını" bile bile görevden kaçmayan, canla başla yapan Fatih kaymakam "devlet";

Öldü!

Nesini, neresini onaracaksınız?

Nasıl onaracaksınız?

***

Belli ki...

Soğuk betonlar ayakta tutuyor sanıyorsunuz varlığınızı;

O taş duvarlar...

Değil.

"Safitürk" bedenlerde ete-kemiğe bürünebildiğiniz kadarsınız.

Her şeyi yapın; yaptınız zaten memlekete. Ama o bedenleri -ne olur- bombaların önüne sürmeyin "görev" diye; pisi pisine...

***

Pişkinliğin bu kadarı fazla

Sosyal medya hesabına baktım; şehit Kaymakamımızın paylaştığı son mesajlarından biri:

"İyileri melek ordularında koru Ya Rabbim!"

Demek ki Rabbim dualarını kabul etti;

Yeryüzü cehenneminde her gün bin kere ölmektense, cennetine kabul etti. "Vatan" derken ağzından bin "vatan" daha çıkan babasının, annesinin, fedakar eşinin sabrının kerameti budur belki.

Ama bu sorgulamamıza engel değil "vatan"ı cehenneme çevirenleri.

Pişkinliğin bu kadarı fazla, biri, birileri ödemeli, canına kast edileceği apaçık ortada olan bir "devlet mensubunun" odasına "bomba" yerleştirebiliyor olmasının bedelini!

***

En güzel dizi repliği

"Daha ne kadar eğileceksin.

Eğildin eğileceğin kadar!

O denli eğilmişken, yerlerde sürünen o sancağı almadan kalkma!"

( Halit İkbal (Hilal), Vatanım Sensin)

***

"Sesimi duyan var mı?"

Bir dokununca, bin "ah" duyulan bir toplum kesimi oluştu 15 Temmuz gecesi maruz kaldığımız alçaklıktan sonra...

Öyle ki, "mağduriyet" iddiasıyla yazılmış sayısız mektup birikti e-posta kutumda.

"Vebal"den korkarım ben;

Peyderpey paylaşmaya çalışıyorum ki sahiden iddia ettikleri gibi haksızlığa, hukuksuzluğa uğruyorlarsa, ulaştırabilsinler seslerini "derman" makamında oturanlara...

Kütahya Merkez Ticaret Borsası Bölcek Ortaokulu'nda, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeni iken, "FETÖ" gerekçesiyle ihraç edilen Vildan Çetinkaya Yağcı yazmış. Mektup hayli uzun ama derdinin anlaşılabileceği kadarını paylaşayım:

"...arkadaş ısrarıyla üye olduğum ve yaklaşık 1,5 yıl önce istifa ettiğim sendika dışında FETÖ ile ilgili en ufak bağım yok, lütfen inanın...

... 2004 yılında Marmara Üniversitesi'ni bitirip bir yıl sonra da, 2005 yılında çok sevdiğim mesleğime kavuştum...

...2005 yılında başlayan kutsal yolculuk 1 Eylül 2016 yılında KHK listesinde ismimi görmemle son buldu.

... o an ki yaşadıklarımı ,hissettiklerimi, içimin yanışını hayatım boyunca unutamam... Yüreğim öyle bir alev aldı ki (...) eşimin tesellisi, yakınlarımın teskini beni tedavi etmeye yetmedi, yetmiyor... Çünkü ben masumum, suçsuzum, mağdurum...

...Tıpkı bir enkazın altında kalmış çocuk edasıyla ve ruhuyla ''SESİMİ DUYAN VAR MI'' diye haykırıyorum...

Ne olur Allah'ım benim masumiyetimi ve suçsuz olduğumu devlet büyüklerim duysun..."

Durum bu...

Gerisi ihraç edilen öğretmenin seslendiği "devlet büyükleri"nin sorumluluğu.

***

Vatandaş merak ediyor

Ankaralı okurumuz Bekir Bey soruyor:

"Ankara'nın Basın Evleri semtinde bir üst geçit yapılmış. Açılışını da Cumhurbaşkanı-Başbakan ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı yapıyor. Başbakan ve Cumhurbaşkanının daha önemli vazifeleri yok mudur?"

***

Sayfalara sığdıramıyoruz elimize kalemi alınca... Kişi "ozan" olunca tek mısrada da özetleniyor aslında:

"Herkes biliyor zarların hileli olduğunu..."

Leonard Cohen'in söz ustalığına saygıyla...

Yazarın Diğer Yazıları