Devlet Mevlet - Mahmut Esad Kıraç

Devlet Mevlet - Mahmut Esad Kıraç

Cumhurbaşkanı’nın tavsiyesinden sonra benim aklıma Pişekâr ile Kavuklu’nun Orta Oyunu’ndan çok sevdiğim bir kısım geldi...

Her şey 1994 yılındaki bir konuşmayla başladı… ‘’Bütün servetim yüzüğüm.’’ demişti. 1999 yılındaysa ‘’Eğer bir gün duyarsanız ki Tayyip Erdoğan çok zengin olmuş, bilin ki haram yemiştir!’’ demişti.

Sonra iktidar oldular…

Bütün siyasiler bilir ki Türkiye’de iktidarda kalmanın yolu halka hizmet etmekten değil kendi burjuvanı meydana getirebilmekten geçer. Bu burjuvayı tabi ki fakir halktan seçmediler. Yine kendi kesimlerindeki zenginlerden seçtiler. Bu zenginleri daha zengin yaptılar.

Malumunuz genel halk düşüncesine göre fakirin paraya, zenginin nasihate ihtiyacı vardır. Çünkü halkın gözünde zenginin ahlakı daha bozuktur. Sonuçta halk kültüründe ‘’Çok söz yalansız çok mal haramsız olmaz.’’ diye bir söz de vardır.

Siyasal İslamcılar, bize bunun tam tersini gösterdiler. ‘’Fakirin ahlaka zengininse paraya ihtiyacı vardır.‘’ düşüncesini kabul ettirdiler. Hem de bunu televizyonlardaki programlarda milyonlara izleterek gerçekleştirdiler.

Birçok fakirin ahlaksız olduğunu ve zengin olmak için her yola başvurabileceğini birçok televizyon programında örnekleriyle gördük ve görmekteyiz. Sabah programlarının büyük çoğunluğu böyle örneklerle doldu. Böylece ‘’Anadolu irfanı’’ kavramı maalesef yalnızca kitaplarda kaldı.

Tabi bu demek değildir ki zenginler daha ahlaklı oldu… Ahlaksızlığı meşrulaştırdılar ya hu. Yol boşsa ışığın yanmasını beklemeden karşıya geçebilirsiniz. Öğretmen görmüyorsa kopya çekebilirsiniz. Kimse sizi görmediyse her şeyi yapabilirsiniz. ‘’Çimlere basmayın’’ yazmıyorsa basın geçin vb…

Şunu bir kabul edelim: Bunlara göre en iyi fakir şükreden fakirdir. Bu sebeple fakirleri çok seviyorlar ama zenginlerle aşk yaşıyorlar.

Makyavelli yaşasaydı muhtemelen bunları ayakta alkışlardı.

İktidarları boyunca en temel desteği ve oy gücünü aldıkları Anadolu’yu bitirdiler.

Öyle insanlar atadılar ki herkes ‘’Bunun yaptığını ben de yaparım.’’ dedi. Milletin gözünde devlet terbiyesini ve liyakati bitirdiler.

Açık yüreklilikle ifade ediyorum: Türk siyasi tarihinin en omurgasız siyasetini siyasal İslamcılar yapmaktadır. Gerçekleştirdiklerini hiçbir ideoloji hiçbir siyaset ve hiçbir dinle açıklayamayız.

Geldiğimiz son noktada ne mi oldu? Cumhurbaşkanı Erdoğan, her akşam yatarken manda yoğurdu, Medine hurması, kestane balı ve yulaf ezmesi karışımı tükettiğini söyledi. Bunu da herkese tavsiye etti.

Cumhurbaşkanı’nın tavsiyesinden sonra benim aklıma Pişekâr ile Kavuklu’nun Orta Oyunu’ndan çok sevdiğim bir kısım geldi:

Hayali bir ülkenin padişahı rolündeki Pişekâr, Kavuklu Hamdi’ye sorar: ‘’Canım efendim, bu sizinki ne garip konuşmadır. Nedir o yemek memek, elbise melbise, saray maray. Birincileri anladık da ya o ikinci kelimeler ne ola?’’

Kavuklu Hamdi yerden bir selam çakıp,

‘’Arz edeyim efendim,’’ der. ‘’Yemek sizin yediğinizdir, memek bizim zıkkımlandığımız. Elbise, sizlerin giydikleriniz, melbise ise bizim çulumuz. Sarayda siz oturuyorsunuz, marayda biz.

Ve sözü gediğine oturtur:

‘’Padişah rahmetli ecdadınızdı, madişah da siz.’’

Geldiğimiz nokta tam olarak budur. O halde Kavuklu’nun izinden giderek net bir şekilde belirteyim: Sizden evvelki siyasetçiler devlet adamıydı siz mevlet adamısınız.