Devlet kuran mücahit Denktaş’a dair
Büyük Türk Milliyetçisi Prof. Dr. Remzi Oğuz Arık, değerli eşine imzaladığı fotoğrafına “Bütün bir ömrü cephedeymiş gibi yaşayacağız aziz eşim” diye yazmıştı. Bu cümleyi okuyunca içime işlediğini hissettim.
Rahmetli hocamız bu sözleri sanki, “Bütün bir ömrü cephede geçen” büyük mücahit Denktaş için söylemiş gibiydi. O bu dünyadan göçerken, bir faniye pek nasip olmayacak azim, şan, şeref ve faziletle dolu bir destan bıraktı. Hak davada, yalnız Kıbrıs’a, Türkiye’ye değil, bütün Türk ve İslam âlemine örnek bir tarih yazdı.
Bugün Kıbrıs’ta Türklük ve İslam yok olmamışsa, Kıbrıs Helen adası yapılamamışsa, orada yükselen bayrak inmemişse, Kuzey Kıbrıs’ta gelişmiş bir Türk Devleti varsa, camilerinden beş vakit ezan sesi yükseliyorsa, şehitler diyarı aziz Türkiye’miz Akdeniz’den kuşatılmamışsa, en büyük payın rahmetli Denktaş’a ait olduğunu söylemeliyiz.
Neden mi? Örneklerini sıralayalım:
Kendisinden dinledik. Zürih-Londra müzakereleri sırasında Dr. Küçük ve Denktaş aynı binada bir odada bekliyorlar. Rahmetli Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu, Yunanlılarla görüşmeleri tamamlamış, büyük bir hazla odaya girerek, “Haydi gözünüz aydın, anlaşmayı istediğiniz gibi yaptık. Türkiye ’Garantör’ ülke oldu. Anayasa ihlal edilirse, Türkiye’nin askeri müdahale hakkı var” diyor. Bunun üzerine genç Denktaş, “Efendim Kıbrıs’ta fiilen bir askeri güç olmazsa, müdahale edilemez. Garantörlük hakkı kâğıt üzerinde kalır” diyerek itiraz ediyor. Bu itiraza Zorlu biraz da kızarak, “Siz de hiçbir şeyi beğenmiyorsunuz. Neden müdahale edemezmişiz? Olur mu öyle şey” şeklinde tepki gösteriyor. Ama biraz sonra müzakere salonuna giriyor, döndüğünde, “Tamam. Yunanlıları biraz tokatladım. Onlar bir tümen, biz bir alayı Lefkoşa’da bulunduracağız.” müjdesini veriyor.
Denktaş’ın ne kadar haklı olduğunu, daha sonra yaşanan acı ve kanlı olaylarla gördük. 1963’te Anayasayı rafa kaldıran papaz Makarios devleti yıkmıştı. Dışlanan Türklere 1974’e kadar katliam uygulanmıştı. 11 yıl boyunca Garantörlük hakkımızı kullanamamıştık. 15 Temmuz 1974’te Nikos Sampson’un Adayı Yunanistan’a bir an önce bağlamak üzere darbe yaparak, Türklerin tamamının imhasına kalkıştığı sırada, Türkiye, 20 Temmuz 1974’te Kıbrıs Barış Harekâtı’nı gerçekleştirmişti. Türkler yok olmaktan böylece kurtuluyordu. Denktaş başlarındaydı.
Müdahalemiz üzerine Adadan kaçan Makarios dönebilmişti. Bu fırsatı değerlendiren Denktaş, Makarios’la Cenevre’de görüşmüş, iki anlaşma yapmıştı. Bugün milli siyasetimizin temelini teşkil eden iki bölgeli yapı, bu anlaşmalara dayanmaktadır. Buna göre, Türkler Kuzeye, Rumlar Güneye toplanacak; mal, mülk, toprak mahsubu yapılacaktı. Sonra da iki bölgeli, eşit egemen halk üzerine bir ortak devlet, kurulacaktı.
Bugün de aynı noktada değil miyiz?
1974 Barış Harekâtından sonra Otonom Türk İdaresi, 1975’de Federe Türk Devleti, 1983’de Bağımsız Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kuruldu. Bu safhaların geçmesinde Denktaş birinci planda görev yaptı. 7 düvele, Kıbrıs’taki Rum yanlısı, Türkiye düşmanı azgın sosyalistlere ve Türkiye’deki işbirlikçilere karşı direndi, mücadele etti ve hep kazandı. ABD, BM, AB, İngiliz, Rum, Yunan oyunlarına hiç gelmedi. Adını uzlaşmaza çıkardılar. Çünkü O, Rum’un ve batının değişmeyen hedefinin, Adayı Helenleştirmek olduğunu hiç aklından çıkarmadı.
Bugün gelişmiş bir demokrasi ve güven içinde yaşayan bir KKTC varsa, buna borçluyuz. 1974-2012 arasında, büyük devletlerin baskısı karşısında Türkiye ne zaman gevşeyecek olsa, O hemen Ankara’ya geldi, hükümetle, Genelkurmayla, Dışişleriyle samimi ve kararlı görüşmeler yaptı. Ve her defasında ikna etmeyi başardı. Milli davada birlik hep sağlam tutuldu.
Son dönemdeki sıkıntıların sorumluluğunu da, imam-hatip okulu açmadı diye Denktaş’a yükleyenler oldu. Ama Talat’ı iktidar yapanların, Temmuz 2005’de AB ile Kıbrıs Ek Protokolünü imzalayanların,Türkiyeli İmam-Hatipliler olduğunu hiç hatırlamadılar. Protokole yine Denktaş karşı çıktı. Ve çok haklıydı.
Tarihinde CTP ilk defa seçim kazanmış, Talat 2003’de başbakan, 2004’de Cumhurbaşkanı olmuştu. Ama Denktaş Lefkoşa’daki küçücük bürosunda, mücadelesini sürdürdü.
Son sözü “Söyleyin Hıristofyas’a, burası bağımsız bir cumhuriyettir” olmuş.
Allah rahmet eylesin. Nur içinde yatsın.