Devlet içinde devlet: Tarikatlar, cemaatler
Eski parti kurucularından eski bakanlardan Cemil Çiçek Türk siyasetinde önemli bir figür. Ak Parti’de bir ağırlığı var(dı). Diyor ki: “Türkiye'de sosyolojik gruplar, cemaatler var. Bunların görevi gereği, siyaset yapmamaları gerekiyor. Sizden benden para toplarken işte ne derler, ‘iyi insan yetiştireceğiz', ‘Müslüman gençlik yetiştireceğiz'. Siz buna olumlu bakarsınız, ama bunun dışına çıktığı andan itibaren siyaset alanına girmiş olur. Bundan da kayıt dışına dönüşürler.” (Akit, “Bunlar kayıt dışı dindir!”, 25 Nisan 2016)
Burada tarihe dikkatinizi çekerim. Darbe teşebbüsünden 2,5 ay kadar öncesi. Bu röportaj darbecilerin yayın organı Zaman gazetesinden nakledilmiş.
Din anlayışları kendilerinden menkul tarikatlar/cemaatler, Millî Eğitim Bakanlığı’nın eşiğinden hiç eksik olmuyorlar. Ak Parti’nin oy kaygısıyla müsamahası bir tarafa, bile bile hususiyetle Millî Eğitim’e çöreklen(diril)miş cemaat/tarikat gruplarının “kravatlı” müntesipleri, renk vermeden, dinî sapmalara yeşil taşlar döşüyorlar. Bu çok açık.
Bir cemaat 15 Temmuz 2016’da darbeye kalkıştı. En kanlı darbe teşebbüsüydü. Hepsi cübbesiz, şalvarsızdı, kravatlıydı. Hepsi iktidara mutî (itaat eder) görünüyorlar, mezardan ölüleri kaldırıp oy kullandırıyorlardı! Akıl almaz bir teşebbüse giriştiler, gerçek yüzlerini gösterdiler. Türkiye’nin tarihine hüzün sayfası açtılar.
Bunlar en okumuşları, dünya görmüşleri idiler. Din anlayışları kendilerinden menkul sayısı belirsiz tarikat/cemaat grupları, zaman içinde “İktidar bizim” demeye başladıklarında, ne yapabileceksiniz? İşte yakın zamanda, en olmayacak yerde, ordu içinde iç çekişmeye şahit olduk. Bir tarafta “Atatürk” diyenler, bir tarafta “Atatürk” deyince düşmanlıklarını çok açık gösterenler. Böyle ülke birliği sağlanabilir mi?
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın önemli bir raporu var. Kimleri görevlendirmişlerse, aklı başında bir rapor ortaya konmuş. Tarikatların/cemaatlerin hışmından olacak, Diyanet, raporu açık sahiplenmiyor. Böyle bir raporun Saray’ın bilgisi dışında hazırlanması mümkün değildir.
Üç ayrı kanalda din-tarikat bağlantılı diziler seyrediliyor: Ömer, Kızılcık Şerbeti, Kızıl Goncalar. Reytinglerine bakıyorum... Üçü de çok seyredilen diziler. Acaba diyorum, tarikat/cemaat yapısının dönülmez bir yola girme endişesiyle, böyle dizilere, gerçekler gösterilsin yolu mu açılıyor? Saray’ın uzantısı RTÜK bile bir sahne için ceza verdi, sonrasını bıraktı.
Var bir şey... Zaman içinde kokusu çıkar.
İlim sahibi ilâhiyatçı akademisyenlerin “Toprak Hattı” grubu, tarikatlara/cemaatlere dair iki bölüm hâlinde “Toprak Hattı Grubundan Kamuoyuna Duyuru” yayınladılar. Başlığı: “Kur’an’da Tarikat Var mı?”
Bu duyuru üzerinde duracağım. Önce Diyanet’in “Dinî-Sosyal Teşekküller, Geleneksel Dinî-Kültürel Oluşumlar ve Yeni Dinî Yönelişler” başlığı altında hazırlanan raporunun “Sonuç” bölümünden vereceğim alıntı neyin ne olduğunu yeteri kadar açıklıyor:
“Dinî yapılar arasında yerel hedeflerle hareket edenler olduğu gibi, bütün dünyayı kurtarma iddiasıyla ortaya çıkan ve mega idealler peşinde koşarak özel bir misyonla hareket eden yapılar da mevcuttur. Başlangıçta dinî, karizmatik kişiler etrafında şekillenen bu türden hareketler, zamanla kendi içinde hiyerarşik bir yapılanmaya, bir söyleme ve misyona dönüşmektedir. Dinî referansların ve tarihte temayüz etmiş dinî şahsiyetlerin anlatıları, bu tür yapılarda müntesiplerini motive etmek için manipülasyon aracı olarak kullanılmaktadır. Öte yandan tasavvufî bazı çevrelerce dillendirilen dinî yaklaşım ve tecrübeler, İslâm’ın doğru ve açık bilgisinden koptuğu takdirde indî mülahazaya evrilmekte ve istismar alanına dönüşmektedir. Bilhassa tasavvufî düşüncenin kurumsallaşmasıyla oluşan bazı yapılar, zaman zaman etki alanlarını güçlendirme adına pragmatizme kayabilmekte ve varlıklarının devamı için dünyevî kaygılarla hareket edebilmekte, kurumsal güç ve çıkar güdüsü bireyin manevî tezkiyesinin [arıtmasının] önüne geçebilmektedir. Bütün bunlarla birlikte İslâm'ın ana yolundan sapmamayı kendisine ilke edinen grupların varlığı da inkâr edilemez.
Toplumun ahengini bozan, dini ve dinî değerleri istismar eden ve ferdin bireysel sorumluluğunu ortadan kaldıran her tür akıma karşı toplumsal bilincin artırılması ve farkındalık oluşturulması için şu dört unsur öne çıkmaktadır:
a. Hukuk, b. Diyanet İşleri Başkanlığı, c. Millî Eğitim Bakanlığı, d. İlahiyat Fakülteleri.
Devletin öncelikli ele alması gereken tedbir, ülkemizdeki dinî hareketlerin şeffaflığını temin edecek yasal çerçeveyi ortaya koymasıdır. Söylemlerindeki gizem, abartı ve kurtuluş garantili motifler sebebiyle halka daha çabuk ulaşabilen her türlü oluşumun belli bir hukukî çerçeve içine alınması, söz konusu oluşumların hem kamu otoritesince denetlenmesini mümkün olacak hem de bunların kendi kendilerini denetleme (otokontrol) mekanizmalarını geliştirecektir. Esasen Osmanlı Devleti'nin son yıllarında hayata geçirilen Meclis-i Meşâyıh tecrübesi bu bağlamda incelenmeyi hak etmektedir.
Mezkûr hareketler hakkında, ‘malî kontrol, asayişi bozan unsurlara karşı önlem ve toplumun değerlerini koruma’ hususlarını da içeren kanunî denetimlerin mümkün hâle getirilmesi, ‘merdiven altı’ tabir edilebilecek oluşumlara kapı aralanmasına da mâni olacaktır.
Toplum içindeki sosyal yapıları yasaklama ile sonuç alınamayacağı açıktır. Bundan dolayı, bu tür sosyal örgütlenmelerin yasal bir zeminde hareket etmelerinin sağlanması şarttır...”