“Devlet başkanımıza ve soyundan gelenlere sadık kalacağıma...”
Sözümüz meclisimizden ve ülkemizden dışarı, ‘namus’ ve ‘şeref’ nedir ki, hiçbir değer verilmediğinde veya ayaklar altında paspas edildiğinde ilgili kişilerin umurunda olmuyor?
Yemin ediyorsunuz, özetle ‘çiğnersem namussuz ve şerefsizim’ demiş oluyorsunuz... İnsan çok kan kaybetse ölür de, namus ve şeref kaybettiğinde bir şey olmadığı için mi bütün dünyalılar tarafından aynı şekilde eksikliği hissedilmiyor?
Namus ve şeref kavramları galiba kişiden kişiye, ülkeden ülkeye değişen, dönemden döneme göre farklı anlamlar yüklenebilen, mobil özellikleri olan sübjektif kavramlar!..
TDK, namusu “Bir toplum içinde ahlâk kurallarına ve toplumsal değerlere bağlılık, iffet, dürüstlük ve doğruluk” olarak tanımlıyor... Yine TDK’ya göre şeref “Başkasının, birine gösterdiği saygının dayandığı değer, onur, toplumca benimsenmiş iyi şöhret” demek...
Oysa işi bilmeyen birisi dünyadaki pratiğe bakıp, namusu ‘kupon arsa’, şerefi de ‘bol sıfırlı para’ zannedebilir!.. Şayet bu kavramları TDK’nın anlattığı biçimde biliyorsa, o hâlde ‘tarafsızlık nedir’ sorusuna şöyle cevap bulmaya çalışabilir: “Hımmmm... Tarafsızlık, galiba tropikal bir meyve... Eksik tükettiğinizde Akdeniz anemisi filan gibi bir şey oluyorsunuz... Bu durumda hastaya damardan şeref ve namus takviyesi gerekiyor...”
* * *
Belki de biz abartıyoruz, bu namus gibi, şeref gibi feodalite artığı ataerkil kavramları... Bunların modern dünyada ekonomik bir karşılıkları var mı, hiç hesaplamıyoruz... Meselâ ‘namus’u özelleştirsen kaça alıcı bulunur, ihalesine kimler ilgi gösterir? Ya da ‘şeref’in Tokyo borsasında bir karşılığı olabilir mi?
Zaten modern dünyada artık namus ve şeref üzerine yemin ritüeli azaldıkça azalıyor... Bir kısmı kutsal kitap üzerine yemin ediyor, bir kısmı da ülkeye sadâkat üzerine... En pratik çözümü İngilizler bulmuş... Seçilen milletvekilleri Kraliçe 2. Elizabeth’e ve onun soyundan gelenlere sadık kalacaklarına dair yemin ediyorlar...
Kafa karışıklığını gidermek adına, dünyanın tamamı için İngiliz modeli iyi bir model olabilir aslında... Devlet başkanları şöyle başlayabilirler yemine: “Devlet başkanı olarak kendime sadık kalacağıma...” Şöyle de bitirmek olabilir: “..... kutsal diktatörlüğüm adına yemin ederim...”
Buna ilâveten seçilen milletvekilleri de aynı İngiliz modelinden ilhamla yemin edebilir: “Devlet başkanımıza ve onun soyundan gelenlere sadık kalacağıma, onların mutluluk ve huzuru için çalışacağıma yemin ederim...”
Allah’tan bizde sıkıntı yok... Herkes yeminine sâdık... Tarafsızlığını yitirip, namustan ve şereften olmayı göze alan kimsemiz bulunmuyor çok şükür... Herkesin gönlünde bir aslan var ama kimse tarafsızlığını yitirmiyor...
* * *
Hem Yunanlar kutsal kitapları üzerine yemin ediyorlardı da ne oldu? Sonunda kitabı reddedenler iktidara kuruldu... Mesele yeminde değil, yemini taşıyacak insanda... Yoksa, yeryüzünün farklı coğrafyalarında kraliçe, birleşik çıkarlar, asalet, kitap, namus, şeref, hürriyet, insan hakları, devrim vs. yan yana getirilmiş bir yığın kelime ve güzel cümleler değil asıl olan...
Asıl olan insan, bizdeki gibi... Bu anlamda gerçekten şanslıyız... Etrafımız adaleti baş tacı yapmış yöneticiler, bütün baskılara direnebilen ve hakkın yanında yer alabilen dindarlar, insana insanlığın sınırını hatırlatan sorumlu vatandaşlar ve kanaat önderleriyle dolu...
Ondan sonra yeminin içeriği hatta kendisi gerçekten teferruat...