Devlet, AKP’nin kiracısı mı oldu? (08 Ekim 2013)
Kamu kuruluşları ile ilgili bir araştırma yaparken ne ile karşılaşsak beğenirsiniz, meğer Yargıtay da 23 katlı bir bina kiralamış.
Doğrusu tereddüt halindeyiz, acaba Yargıtay üzerine alınır da hakkımızda herhangi bir takibat başlatır mı?
Derdimiz Yargıtay ya da bir başka kurumla değil, tümüyle “tebdil-i mekanda ferahlık vardır” zihniyetini kendisine siper edinip, yandaşa ‘kira’ geliri sağlama derdine düşmüş ‘ucuz’ ve bir o kadar da ‘pespaye’ anlayışa dikkat çekmektir.
Artık Yargıtay’dakiler nasıl yorumlar bilemiyoruz.
‘Yanlışı’ işaret eden herkesin bir şekilde zulüm gördüğü yerde, ‘kılımıza zeval gelmemesi’ bizde de bir yanlışa işaret eder ki, Allah’a sığınırız.
Dikkat buyurunuz, ‘vilayet binaları’ hariç, büyük kentlerde ne kadar kamu kurum ve kuruluşu varsa hepsinin yeri değiştiriliyor.
Ya ‘kiracı’ olarak yandaş birinin binasına taşınma ya da ‘depreme karşı dayanıksız’ adı altında kapağı bir yandaşın hanesine atma modası başladı.
Ankara, İstanbul ve İzmir gibi büyük kentler bunun en seçkin örnekleriyle dolu.
‘Tadilat’, ‘tamirat’ vesaire adı altında bir yığın kamu binası boşaltılıp, yandaşların gayrimenkulleri bir anda ‘bulunmaz Hint kumaşına’ dönüştürülüyor.
***
AKP devr-i iktidarında da ‘deprem’ telaşına düşen birçok kamu kurum ve kuruluşu, yıllardır kullandıkları binaları bırakıp alelacele çevrelerinde militan AKP’li olarak bilinen mal sahiplerinin ‘depreme dayanıklı’mülklerinde kiracı olma yolunu tuttu.
Tabii ki bir takım istisnaları da vardır; onlar da ‘hemşehri’ yahut ‘açık göz’ kontenjanından yararlanmayı bilen tipler.
Bu katakulli için aslında en sağlam kaynak mahalle imamları; onlara çok iş düşüyor.
Vatandaşı ‘doğru yola’ sevk etme görevini yanlış anlayıp habire ‘AKP değirmenine’ su taşıyan muhteremleri Allah rızası için kafalarını kaldırıp şöyle bir etraflarına bakmaya çağırmanın tam zamanıdır.
Çağrı bizden, dikkate almak onlardan, “Neler oluyor?” diye denetim yapma görevi ise Diyanet’ten, hodri meydan.
***
Adına ‘mütedeyyin’ denilen kitlenin ‘zuhurata’ düşkünlüğü yeni bir hadise değil. Sirkeci’den başlayın Topkapı surlarına kadar sağlı sollu ne kadar ‘ecdat yadigarı’ bina varsa, bu güruhun istilası altında olduğunu göreceksiniz.
Doymadılar; bugün kıyıda köşede kalmış ‘anıt yapılar’ da kendilerine tahsis edilmeye başlandı.
Hadi hepsine “Eyvallah” deyip, geçiverin; ‘geçmişe’ sahip çıktıklarını, ‘tarihe’ vefa gösterdiklerini ileri sürüp hoşgörün.
İyi güzel de, bu güzelim binalar niçin ‘kamu kurumlarına’ açılmayıp ‘el kesesinden hovardalık yapan’ bir takım dernek, vakıf ve cemiyetlere peşkeş çekilir?
Madem kamu kurumlarının ‘deprem korkusu’ vardır, binaları eskidir, canları tehlikededir boşaltılan yerlere niye bir şeylerinde boncuk olanlar yerleştirilir?
Buralar niye kamu kuruluşlarına tahsis edilmez?
Hayır efendim, ne münasebet, kamu kuruluşlarının ‘kira giderleri’ iyi bir geçim kapısıdır.
Kim size hesap sorabilir, “Bu mülkün kirası bu kadar eder mi?” , “Niye bu kadar yıllık sözleşme imzaladınız?” diye.
***
Milleti yıllar boyunca “Frenk mukallitliği” söylemleri ile afyonlayanların tarif ettiği oyunun tam göbeğindeyiz.
Ha bir ‘umumhane’ sahibinin mülkünde adalet dağıtmak, ha ‘adalet’ teranesiyle birilerini nemalandırmak.
Kafanız basar mı acaba bu tür inceliklere?
Ne dersiniz?